Fevzi İşbaşaran istifa, Zekai Özcan isyan etti

Açıklama: Polis olduğunu söyleyen ancak bir türlü kimliğini gösteremeyen bir kişinin yaptıkları sebebiyle AKP'li Fevzi İşbaşaran partisinden istifa etti. Fevzi İşbaşaran'dan sonra AKP'li Ankara Milletvekili Zekai Özcan da uzun zamandır devam eden AKP içindeki baskılara en sonunda isyan etti ve içini döktü.
Kategori: Güncel
Eklenme Tarihi: 27-Aralık-2009
Geçerli Tarih: 28-Mart-2024, 13:48
Site: www.fikriyet.com
URL: Bu konuya http://www.fikriyet.com/anasayfa/haber_detay.asp?haberID=544 adresinden bakabilirsiniz


Polis olduğunu söyleyen ancak bir türlü kimliğini gösteremeyen bir kişinin yaptıkları sebebiyle AKP’li Fevzi İşbaşaran partisinden istifa etti.

AKP’li Fevzi İşbaşaran’ı ailesi ile yemekten dönerken trafikte durdurup, kim olduğunu bildiği halde kimlik sorgusu yapan kişi, kendinin polis olduğunu iddia etti ancak polis kimliğini gösteremedi.

Olay sırasındaki görüntüler medyaya dağıtıldı ve konu çarpıtılarak kamuoyuna yalan söylendi. Görüntülerde Fevzi İşbaşaran’ın gayet ciddi ve sert şekilde polisten polis kimliğini göstermesini istemesi dikkat çekiyor. Polis ise bir türlü polis kimliğini gösteremiyor.

Ayrıca yanında ailesi olduğu halde “sarışın kadınlar vardı” diye yalan bir şekilde belirli bir grup medyaya servis edilmesi ise iğrenç karşılandı.

Tüm bunlar herkesin aklında olayla ilgili derin kuşkular oluşmasına yol açtı.

 

NTV’nin haberine göre Fevzi İşbaşaran İstifa ederken çok çarpıcı açıklamalarda bulundu.

AKP içinde çok ciddi rahatsızlıklar ve baskılar olduğunu, ancak kimsenin sesini çıkaramadığını ifade eden Fevzi İşbaşaran’ın açıklamaları ile ilgili NTV’nin haberi şöyle:

 

“İşbaşaran, istifasının gerekçesini anlattı. İşbaşaran, 20 Aralık gece 24.00'den sonra polisle bir olay yaşadığını belirterek, o gün evlenme yıl dönümü olduğunu, beraberinde eşi, baldızı, çocukları ve misafiri ile restoranda yemek yediğini kaydetti. Daha sonra polis ve AK Parti içinde bazı milletvekillerinin olayı değişik yerlere çekmeye çalıştıklarını ifade eden İşbaşaran, ''(Efendim yanında biri sanatçı iki sarışın hanımefendi daha vardı), yani belden aşağı vurmak...'' dedi.

 

Yanında getirdiği Kur'an-ı Kerim'i gösteren İşbaşaran, ''Bu gördüğünüz Kur'an-ı Kerim. Elimi koyup yemin ediyorum ki o gün polisin trafik kontrolünde benim yanımda bulunan eşim Süreyya İşbaşaran, baldızım Deniz Hanım ve misafirimiz Çiğdem Tunç hanımefendi idi. Bunu başka yere çekmek isteyenler, belden aşağı vurmak isteyenler, eğer Müslümanlarsa, inançları varsa Feyzi İşbaşaran hiçbir şeyden çekinmez. Bu Kur'an-ı Kerim üzerine yemin ediyorum ki aynen böyledir olay'' diye konuştu.

 

''Bir milletvekilinin Ankara gibi başkentin göbeğinde malını, canını namusunu koruyamayan bir Başbakan, bu ülkeyi nasıl korur?'' diyen İşbaşaran, kendisinin yaşadığı olayın benzerini başka AK Parti milletvekillerinin de yaşadığını iddia etti.

 

İşbaşaran MYK toplantısının Mecliste yapıldığını dün akşam televizyonlardan öğrendiğini belirterek, ''Bu suçtur. Parti organları TBMM'de toplantı yapamaz. Partiler, sadece grup toplantılarını Mecliste yaparlar, MYK veya MKYK'yı Mecliste toplayamazlar. Yasal değildir, Meclis Başkanı'nı burada uyarıyorum; Başbakana ve partiye uyarıda bulunsun. Herhangi bir parti burada, MYK veya MYK toplantısı yapamaz. Aldıkları karar da geçersizdir. Benim açımdan geçersizdir'' dedi.

 

YARGISIZ İNFAZ YAPIYORLAR

Yaşadığı olaydan dolayı bugüne kadar kendisini ne Başbakan, ne İçişleri Bakanı, ne de partiden herhangi birisinin aradığını kaydeden İşbaşaran, ''Hiçbir şekilde irtibat kurulmadı. Yani yargısız infaz yapıyorlar'' diye konuştu.

 

İşbaşaran, MYK kararıyla kesin ihraç istemiyle disiplin kuruluna sevkedildiğini televizyonlardan öğrendiğini, kendisine şu ana kadar bir tebligat yapılmadığını söyledi.

 

 

Fikirlerini her zaman söylediğini ifade eden İşbaşaran, ''Sayın Başbakan, Anayasa değişikliğiyle ilgili partide toplantı yaptı. Hatırlarsınız, 2008'de grup grup bizi davet etti. Orada tek fikrini açıkça söyleyen, karşı çıkan ben oldum'' dedi. Fevzi İşbaşaran, ''Açık açık eleştiri yaptım. Arkadaşlar dedi ki 'senin işin bitti' Ben de 'Niye bitti, o zaman bizi niye çağırdı' dedim. Ben Özal ekolünden geldim. Biz Özal ile konuşuyorduk, tartışıyorduk, demokrasi içinde konuşuyorduk, burada da konuşuyorum. 'Valla bizim bildiğimiz Tayyip Bey senin işini bitirir' dediler. 'Bitirirse bitirsin ne yapalım' dedim. Milletvekilliği, siyaset yapmak zorunda mıyım ama fikrimi söylerim, söyledim de'' diye konuştu.

 

BANA TAHAMMÜL ETMELERİ BÜYÜK BAŞARI

''AK Parti'de susmadığını, bazıları gibi başını sallayıp, 'haklısınız' demediğini'' savunan İşbaşaran, sözlerini şöyle sürdürdü:

 

''Ben devletin ormanında kaçak villa yapmadım. Böyle bir şeyim yok. Ben milyonlar dolarla ifade edilen rüşvetle protokol yapmadım. İşim olmadı. İhaleyle işim olmadı. Özelleştirme mallarını peşkeş çekerken kimseye aracı olmadım. Aracı, aracı olmadım. El Feneri ile Deniz Feneri ile hiç kimsenin malını götürmedim, hırsızlık da yapmadım. Ben damadımın yöneticisi olduğu bir şirkete radyo ve televizyon da almadım. Devletin parasıyla almadım yapmadım. Böyle bir işim olmadı benim. Oğluma gemicik falan da almadım. Öyle bir şey de yapmadım. Ben haysiyet, şerefim, namusumla Mecliste milletvekilliği yapıyorum ve her ortamda fikrimi söylüyorum söylemeye devam edeceğim. Saydığım işleri yapan arkadaşlar partide duruyorlar, partideler, milletvekilliğine devam ediyorlar ama ben gidiyorum. Çünkü ben konuşuyorum. Beni susturamazlar, konuşuyorum, konuşurum. Allah'tan başka kimseden de korkum olmaz benim, bunu bilsinler.''

 

ÜLKEYE YAZIK OLUYOR

İşbaşaran, Başbakan Erdoğan'ın ''demokratik açılım'' konusundaki yaklaşımını da eleştirerek, ''Kürt açılımı diye bir şey attı ortaya, biz bilmiyoruz. Bugün de AK Parti içinde Kürt açılımı detayında ne var kimse bilmiyor. Bütün parti milletvekilleri bu işten rahatsız. Kendi grubuyla konuşsun Başbakan, fikirlerini alsın, yok öyle bir şey'' dedi.

 

Terör örgütünün 25 yıldır, Türk ve Kürtleri karşı karşıya getirmeye çalıştığını ancak beceremediğini belirten İşbaşaran, ''Maalesef artık Türkiye'de Türk ve Kürt kardeşlerimiz birbirini ters bakıyorlar, yan bakıyorlar. Ülkeye yazık oluyor. Madem bu açılımda hiçbir şey yoktu, neden bu kötülüğü yaptınız Türkiye'ye?'' diye konuştu.

 

Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir'in tartışma yaratan sözlerine de işaret eden İşbaşaran, bu sözlerin hazmedildiğini ancak kendisinin bir başkomiserle tartışmasının hazmedilemediğini söyledi.

 

SUSMAYIN

İşbaşaran, ''bu zihniyette olan bir partiyle artık yoluna devam etme imkanı olmadığını'' ifade ederek, ''Ben fikirlerimi söyledim, söylemeye devam ettim, susmadım, susturamadılar. Şantaj yapmak istiyorlar. Polisin elindeki, polisin telefonla çektiği görüntüler, polis tarafından medyaya servis ediliyor Başbakan'ın bilgisi dahilinde servis ediliyor. Servis edilen medya kuruluşlarına da dikkat ediniz, çok enteresandır'' dedi.

 

Bundan sonra Mecliste bağımsız milletvekili olarak görev yapacağını ve milletvekili olarak üstüne düşeni yerine getireceğini bildiren İşbaşaran, ''AK Parti'de yoluna devam arkadaşlarıma başarılar diliyorum. Ama onların ne kadar huzursuz insanlar olduğunu biliyorum. 2 yıldır içlerindeyim, kendileriyle konuşuyorum zaten. Biliyoruz zaten. Ne kadar rahatsız olduklarını biliyoruz. Ama bir takım korkular, seçilme endişesiyle susanlar, susmayın ya. Ömür boyu milletvekilliği mi yapacaksınız, siyaset yapmak zorunda mıyız yani? Başka işler de yaparız, gider çalışırız'' görüşünü ifade etti.

 

BAŞIMA BİR ŞEY GELİRSE SORUMLUSU TAYYİP ERDOĞAN'DIR

''Dünden beri evinin etrafında sivil polislerin, adamların dolaşıp durduğunu'' kaydeden İşbaşaran, konuşmasını şöyle tamamladı:

 

''Can ve mal güvenliğimin olmadığını biliyorum. Burada bütün dünyaya, bütün demokratik ülkelere, AB ülkelerinin büyükelçilerine sesleniyorum; sesimiz kısıldı, susturuluyoruz, şantaj yapılıyor, ölümle tehdit ediliyoruz. Çoluk çocuğum ve eşimin can güvenliği kalmadı, benim can güvenliğim kalmadı. Eğer benim başıma herhangi bir şey gelirse, bunun sorumlusu Tayyip Erdoğan'dır. Burada söylüyorum; kendileri suikast korkusu, can derdine düşüyorlar, 'ölüm tehdidi altındayız, bize suikast yapılacak' diye korku içinde geziyorlar. Ya siz bu kadar korkarsanız nasıl hükümet olursunuz ya? Ben tek başımayım ben. Bana şantaj ve tehdit ediyorsunuz ve dünden beri telefonlarla evin etrafındaki polislerle ve araçlarla takip ediliyorum. Çocuklarım ve ben korkutuluyoruz. Ben korkmam.''

 

( KAYNAK: http://www.ntvmsnbc.com/id/25036972/ )

 

-------------------


 

 

Fevzi İşbaşaran’dan sonra AKP’li Ankara Milletvekili Zekai Özcan da uzun zamandır devam eden AKP içindeki baskılara en sonunda isyan etti ve içini döktü. Vatan gazetesinin haberine göre Zekai Özcan’ın anlattıkları oldukça dikkat çekici.

 

İşte AKP’li Zekai Özcan’ın konuşmasından bazı satırlar:

 

 Konuşmazsam sorumluluğumu yapmamış olurum

 

Problemlerin çözmek için hükümetin iyi niyetle giriştiği Demokratik Açılım projesinin daha işin başında şanssızlık ve yanlışlarla hedefinden saptırıldığını vurgulayan Özcan, öncelikle sosyologlar ve kanaat önderleriyle görüşülmesi gerekirken İçişleri Bakanlığı koordinasyonunda Polis Akademisi’nde Kürt meselesi konusunda kanaatleri bilinen belirli gazetecilerle toplantı yapılmasını eleştirdi ve, “Adına ‘Kürt Açılımı’ denilmesine itiraz edilmeyen sürecin ilk şanssızlık ve yanlış olmuştur” dedi.

 

HABUR’DAKİ GÖRÜNTÜLER REZALET

 

Özcan, Habur karşılaması, “pişman olmayan PKK’lıların serbest bırakılmasının Adaleti zedeleyip büyük yara açtığını” anlatırken, “Habur’daki görüntüler tam bir rezalete dönüşmüş, bu görüntüleri Türk milleti kendisine meydan okuma olarak algılamış ve kanını dondurmuştur” diye konuştu.

 

 

“Sürecin sadece muhalif gruplar değil, bizzat Ak Parti’li milletvekillerince de sabote edildiğini” ifade eden Özcan, Grup Başkanvekili Ayşenur Bahçekapılı’yı kastederek, “Bir hanımefendi Anayasa’dan ‘Türklük’ tanımı kalkacak diyebilmiş, bazı milletvekilleri ise, sabırlı olunması gerektiğini, Kürtçenin eğitim dili olacağını, ‘Ne Mutlu Türküm Diyene’ sözünün dağlardan silineceği gibi demeçler verebilmişlerdir.

 

Oysaki problem Türkiye’de varolan demokrasi açığını gidermektir. Etnik grupların var olduğunu söyleyerek, ısrarla Kürt vurgusu yapılarak problemin çözülebileceği yanlışlığa dönüşmüştür. Etnik vurgu ayrımcılığı çağrıştırır, vatandaşların birbirlerine ‘öteki’ diye bakmasına sebep olur. Etnik vurgu ile problem çözülmez aksine dar bir alanda örülen problemi daha da büyütür. Kristal vazoyu çatlatırsanız sonra hiçbir açılım bu çatlağı birleştirmez” dedi.

 

“PKK MEŞRUİYET KAZANDI”

 

Bu süreç içinde Siyasi Kürtçülük hareketinin ivme kazandığını büyük bir propaganda alanı bulduğunu kaydeden Özcan, “DTP’lilerle el sıkılıp sıkılmayacağı tartışılırken PKK’ya meşruiyet kazandırılmıştır. Demokratik açılımın bir tarafının Öcalan olduğunu açıkça söyleyebilmişlerdir. Bu propaganda haksız olmuş, Silahlı Kuvvetlerimiz, güvenlik güçlerimiz yıpratılmaya çalışılmış, neredeyse her gün yeni bir iddia ve iftiranın odağı olmuşlardır. Bunun acısını çekiyoruz., PKK’nın ilk terör baskını yaptığı Eruh’ta yıldönümü festival diye kutlanıyor! Daha yakın zamanda Tokat’ta 7 erimiz PKK tarafından şehit edilirken büyük aymazlık içinde seyrettik” ifadesini kullandı. Özcan şöyle konuştu:

 

"MİLLİ BİRLİK MUHALEFETLE UZLAŞARAK OLUR"

 

“MHP ve CHP’nin oy oranı en az yüzde 35’tir. Bu yüzde 35 ile uzlaşmazsak Milli Birlik Projesi yürütemeyiz. Hele etnik vurgu yaparsak hiç yürütemeyiz. Muhalefetin AKP’yi, AKP’nin de muhalefeti anlamak mecburiyeti vardır.”

 

"ETNİK VURGU YAPILMAMALI"

 

Çözüm, kesinlikle etnik vurgu yapmadan bireysel demokrasi eksiğimizi tamamlamaktır. Taşlı, sopalı PKK yanlısı sokak gösterilerine müsamaha ve müsaade edilmemelidir. Aksi halde bu haliyle Demokratik açılım projesi siyasi Kürtçülerin yeni bir ulus yaratmak hedefine hizmet eder ki bu birlikteliğimizin, kardeşliğimizin sonu olur.”

 

"AYNI YANLIŞ ROMAN VE ALEVİ AÇILIMINDA DA VAR"

 

Yapılan yanlışlığı Roman açılımında da görüyoruz. Bu projeyi Sayın Faruk Çelik yürütüyor. Bu bir demokratik sorunsa ki öyledir, o zaman niye Demokratik Açılım Projesi içinde değil? Alevilerin talepleri bir demokratik taleptir. Dolayısıyla bu da Demokratik açılımın içinde olmalıdır. Dinin, mezhebin, etnik grupların üzerinde vurgu yapılması demokrasi ile çelişir.”

 

"ÜÇLÜ MEKANİZMA DÖRTLÜ MEKANİZMAYA DÖNÜŞTÜ"

 

“PKK’yı tasfiye etmek için ABD, Irak ve Türkiye arasında oluşturulan üçlü mekanizma, son gelişmelerle, pratikte dörtlü mekanizmaya dönüşmüştür. Irak’ın kuzeyinde ABD tarafından kurdurulan Bölgesel Peşmerge Yönetimi bağımsız bir devlet olmadığına göre Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarafından muhatap alınamaz. Görülüyor ki başta Dışişleri Bakanımız olmak üzere bakanlarımız, bürokratlarımız her Bağdat’a gidişlerinde Erbil’e uğramak durumunda kalıyorlar.”

 

"MAHABAD KÜRT CUMHURİYETİ BENZETMESİ"

 

“Biliyoruz ki bu coğrafyada büyük güçler Kürtleri kullanmışlardır. 2. Dünya Savaşı’ndan sonra büyük prestij kazanan Sovyetler, 1946’da İran’a girdi ve Gazi Muhammed’e ‘Mahabad Kürt Cumhuriyeti’ni kurdurdular. Ancak Sovyetler aynı yıl İran’dan çekilince, Gazi Muhammed ve yakınları idam edilerek kukla cumhuriyet tasfiye edilmiştir. ABD’nin bugün aynı düşünceyi Kuzey Irak’ta uygulamayacağını söylemek safdillik olur.

 

Türkiye için Kuzey Irak’taki gelişmeler PKK’dan da tehlikeli görünmektedir. Bölgesel yönetim, Erbil’e Kandil bağlantısını kesse, PKK Kandil’de tasfiye olur. Ancak yapmaz. Nitekim demokratik yolu tavsiye ediyor. Elinden silahı bırakmayan terör örgütüne karşı demokratik yol!

 

Türkiye, üçlü mekanizmayı dörtlü mekanizmaya dönüştürmemeli, siyasi Kürtçülüğün merkezi olan Erbil’de daha önce Türkiye’den beslenen Barzani’nin zaman zaman Türkiye’ye nasıl tehdit ve tahrikkar üslup kullandığı unutulmamalıdır. Bu durum yarın daha da büyük problem yaratacaktır.

 

Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Kurucu Siyasi Heyet, hiçbir etnik ayrım yapmadan herkesi Türk Milletinin eşit vatandaşı olarak, Türk kabul etmiş, kurduğu cumhuriyete de Türkiye Cumhuriyeti Devleti demiştir. 25 yıllık PKK terörü dahil 86 yıldır değişmemiştir ve asla değişmeyecektir.”

(KAYNAK: http://haber.gazetevatan.com/AKPde_bir_vekil_daha_kazan_kaldirdi_/278471/1/Gundem )