Uğur Dündar İlker Başbuğ ile röportaj yaptı

Açıklama: Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ Star Haber'den Uğur Dündar'a Arena programında konuştu.
Kategori: Güncel
Eklenme Tarihi: 06-Temmuz-2010
Geçerli Tarih: 29-Mart-2024, 12:57
Site: www.fikriyet.com
URL: Bu konuya http://www.fikriyet.com/anasayfa/haber_detay.asp?haberID=639 adresinden bakabilirsiniz


Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ Star Haber’den Uğur Dündar’a konuştu.

İşte konuşmadan çarpıcı noktalar:

 

“Yüzbaşı Hakan, bana şunu söyledi: 'Komutanım Mustafalar ölür Hakanlar gelir, Hakanlar da ölür. Bize güvenin komutanım' diyor. Benim subayım, astsubayım, uzmanım bu. Bizim gücümüz bu. Bunu inanın dünyanın hiçbir ordusunda göremezsiniz. Gediktepe'deki asker... 4 gün askerliğimiz kalmış, seni başka yere alalım askerliğini orada tamamla dedik, 'Hayır' dedi. 'Benim arkadaşım burada şehit oldu. Ben de askerliğimi burada tamamlayacağım, gerekirse taş olurum' dedi.”

 

Orgeneral Başbuğ, Dündar'ın ''Türk Silahlı Kuvvetlerinden ayrılan 50 subayın PKK terör örgütünde yönetim kadrosunu ele geçirdiği, açılım süreci başladıktan sonra kaos için eylemlere hız verdikleri yönündeki iddia sizde nasıl bir etki yaratıyor? Bazı eylemlerden sonra sanki o bölgede sorumlu bulunan TSK komutanlarının duyarsız kaldıkları veya özellikle eylemin gerçekleşmesi için görevlerini savsakladıkları, bir anlamda PKK ile organik bağlantı içinde oldukları imaları sıkça dile getiriliyor. Bunlar TSK'de nasıl etki yapıyor?'' şeklindeki sorusuna da şu yanıtı verdi:

 

''Böyle bir iddiayı ciddiye alınacak bir iddia olarak görmüyorum. Bunu çok çirkin buluyorum. Benzetmeler de çirkin. Kusura bakmayın bu tabiri kullanacağım: Öyle şeyleri düşünenlerin ben Türk kanı taşıdığını düşünmüyorum. Türk askerine böyle yakıştırmalar, böyle değerlendirmeler yapmak... Türk kanı taşıyanların böyle şeyler ortaya atması... Konuşmak bile istemiyorum. Böyle birşey söz konusu olamaz.''

 

 

 “Şimdi 26 yılda, 30 bin teröristi etkisiz hale getiriyorsunuz, 10 bin de yaralı, teslim olan var. Toplam 40 bin. Örgütün dağ kadrosu yıllara göre değişiyor, ortalama 6 bin diyoruz, en fazla 10 bine çıktı. Şu anda 4 binler civarında. Ortalama 6 bin dersek, 30 bini 6'ya bölerseniz, 5 bin çıkıyor. Matematiksel olarak baktığımızda 26 yılda, güvenlik kuvvetleri 5 defa bu PKK terör örgütünü bitirmiş. Bu bir tespittir.”

 

İkinci önemli nokta; o zaman sorun nerede? O zaman niçin günümüze kadar devam ediyor sorusu var. 1984'ten bugüne kadar yaşanan olaylara bir bakalım. 1. ve 2. Irak savaşları, Halepçe... PKK şanslı bir örgüt. Tam çökme noktasına, çözülme noktasına geliyor, fakat maalesef konjonktürel durumlar lehine cereyan ediyor. Birinci önemli nokta bu. İkinci önemli tespit şu; Türkiye'de ne zaman terör olayları azaldı veya hiç olmadı... Biz bunu yanlış algılıyoruz. Sanki terör örgütü bitti, dağıldı... Aslında terör örgütünün dağ kadrosu duruyordu, eylem sayısı düşmüştü. Örnek mi? 1999'dan tekrar başladığı 2004 yılına kadar... Eylem yok, ama örgüt bitmedi. Dağ kadrosu duruyordu. Burada belki algılama yanlışlığımız oldu. Doğru algılasaydık o dönemde daha sağlıklı tedbirleri alabilecektik. Bu da önemli bir nokta.

 

''İnsan kaynağı... Terör örgütüne katılımları kontrol altına almanız, engellemeniz lazım. Terör örgütüne bir yandan zayiat verdirir, dağdaki kadroyu küçültürken, katılımlar devam ediyorsa... İkincisi finans kaynağı, para. Örgütün ayakta durması için paraya, finans kaynağına ihtiyacı var. Terör örgütü finans kaynağını nereden sağlıyor? Üç yerden sağlıyor; birincisi narkotik trafikten ki hemen hemen en büyük finans kaynağı. Geçenlerde bir rapor okudum. Avrupa'da yakalanan narkotiklerin yüzde 80'i PKK ile ilişkili. PKK, bu işin korumasını sağlıyor, giriş noktalarında etkili. İkincisi insan kaçakçılığı. Üçüncüsü de Avrupa'daki insanlardan toplanan para, haraç. Örgütün finans kaynağı Avrupa... Bizim, NATO içinde müttefik olduklarımız var. Avrupa Birliği içinde birlikte olduğumuz ülkeler var. Bu ülkelerden örgüte yönelik finans kaynağının kontrolü ve kesilmesi üzerinde ciddi çalışmalarını, sonuç almalarını istemek bizim hakkımız değil mi?”

 

Irak'ın kuzeyi bu örgüt için güvenli saha. İkincisi lojistik destek. Nereden alıyor bu insanlar yiyeceğini, içeceğini, malzemesini? O bölgeden alıyor. Bunlar Dışişleri Bakanlığımızın konusu. Dışişleri Bakanlığımızın koordinatörlüğünde bu konu yürütülüyor. Artık sözün bittiği yerdeyiz. Türkiye son bir iki ayda ne kadar şehit verdi. Bu hepimizin yüreğini yakıyor. Artık bu konuda sorumlulukları olan kişiler, kuruluşlar, devletler ve Irak'ın kuzeyindeki yapılanmaların üzerine düşeni yapma zamanları geldi ve geçiyor.”

 
“Şimdi siz Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde milletvekili olarak yemin ediyorsunuz Anayasa üzerinde evet, ondan sonrada bir yerde gidiyorsunuz terörist cenazesine katılıyorsunuz, terörist cenazesinde bir pankart var dikkatinizi çekti mi Urfa’da intikam ve o pankart açılmış orada intikam, kimden intikam alacaksınız. Ne demek o intikam yani. O intikam demek Mehmetçiği öldüreceğiz demek. Şimdi ben burada bunu haksız mıyım Sayın Dündar ya milletvekilliğinden ayrıl git dağa mı nereye gideceksen git veya Anayasada verdiğin yeminin gereklerini yerine getir. Böyle şey olur mu bu toplumu kırar, toplumu çatışmaya götürür amaçları o mu? Nasıl siz orada bir cenazeye katılıyorsunuz terörist cenazesine terörist cenazesinde, orada açılan pankartta ne yazıyor intikam yazıyor, bu nedir yani bunu kabul edebilir miyiz? Böyle şey olur mu? Bu, amaçları toplumsal çatışmayı mı tetiklemek. Bu ihanet, insanlığa ihanet, Vatana ihanet, Millete ihanet.”
 
Genelkurmay Başkanlığı'nın sitesinde yayınlanan röportaj metni için tıklayın
 
 
Facebook'ta Paylaş
 

     Uğur DÜNDAR : Sayın Genelkurmay Başkanı bölücü terör örgütünün saldırıları bir süredir yoğunlaştı. Hemen her gün özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgemizden bölücü terör örgütü ile çatışma haberleri geliyor, şehit haberleri geliyor, ölü olarak ele geçirilen terörist haberleri, şehit olan korucu haberleri geliyor. Bu tabi hepimizde şu soruyu zihinlerimizde şu soruyu oluşturuyor. Bölücü terör örgütünün saldırıları bir süredir niçin yoğunlaştı?

 

      Orgeneral İlker BAŞBUĞ : Sayın Dündar ilk önce Genelkurmay Karargâhı’na geldiğiniz için teşekkür ediyorum. Bu sorduğunuz soru gerçekten çok önemli bir sual. Bir kere herhalde olaya şöyle bakmamızda yarar var. Aslında bölücü terör örgütü kendisine göre 14 Nisan 2009’dan itibaren bir sözde ateşkes ilan ettiğini ifade ediyorlar çeşitli vesilelerle. Aslında bir kere bu doğru değil. Yani neticede terör eylemlerinin tırmanmaya başladığı 31 Mayıs 2010 veya 1 Haziran 2010’da diyebiliriz terör eylemleri devam ediyor, teröristlerin eylemleri. Ancak özellikle Mayıs ayının sonu Haziran ayının başından itibaren terör eylemlerinin sayısında bir artış gördük, bir kere bunu ifade etmek isterim. Şimdi tabi ki terör eylemleri niçin bir arıtış göstermiştir sorusuna cevap verirken bunu tek bir nedene bağlamak doğru değil. Elbette bunun çok nedenleri var. İlk önce unutmamamız gerekir ki karşımızdaki örgüt bir bölücü terör örgütü. Her terör örgütü bir noktada kan akıtmak ister, eylem yapmak ister. Bir noktada eylemsizliğe giren bir terör örgütünün, hangi tip terör örgütü olursa olsun, bu kendi var oluşları için bir kere gerçekte doğru olan bir şey değil. Her terör örgütü mutlaka eylem yapmak zorundadır. Peki, eylem yapmazsa ne olur sorusu sorulabilir doğru bir sualdir. Şimdi tabi eylemsizliğe giren bir terör örgütünde iki şey görebilirsiniz. Birincisi ki, bu PKK terör örgütünde de bizim izlediğimiz ve gözlemlediğimiz bir durum, lider kadro arasında bölünmeler başlar, çekişmeler başlar. Lider kadronun bir bölümü belki şartlar gereği eylemsizliği veya az sayıda eylemi savunurken, diğer bir grup ise buna karşı çıkar. İkincisi, uzun süreli bir eylemsizlik özellikle terör örgütünün alt kademesinde sıkıntılara neden olur. Alt kademeyi altlardaki teröristleri bir arada tutmakta zorlanırsınız, bu genel husus her şeyden evvel bunu iyi anlamamız lazım. Her terör örgütü eylem yapmak kan dökmek ve terör yaratmak mecburiyetindedir.

 

      Uğur DÜNDAR : Peki 31 Mayıs veya 1 Haziran’dan önce terör örgütünün dağ kadrosunda, yönetim kadrosunda bir ayrışma, bir çözülme mi istihbar ettiniz ve aşağıdaki terörist grupları yönlendirmede zorluk yaşamaya mı başladılar. Bu doğrultuda istihbarat mı var?

 

      Orgeneral İlker BAŞBUĞ : Çok yerinde bir sual sorduğunuz soru, doğru. Özellikle 31 Mayıs’tan önceki süreçte terör örgütüne ilişkin olarak bize gelen istihbarat bilgilerine baktığımız zaman örgüt kadronun ikiye ayrıldığını gördük. Bir grup yine eskisinden olduğu gibi şiddetli ve artan sayılarda terör eylemlerinin yapılmasını gerektirirken, bir grup bu kendilerine göre ilan etmiş oldukları sözde ateşkes sürecinin devam etmesi görüşündeydiler. Bu aslında örgütün lider kadrosu arasında ciddi bir bölünme yarattı. İkincisi neticede teröristler kadro, dağ kadrosunu özellikle dikkate alırsak bunlar bu kadroyu siz daha dağda uzun süre eylemsiz tutamazsınız. O zaman bu teröristler kendi kendilerine sormaya başlar bizi niçin burada tutuyorlar amacı ne. Bu açıdan eylemsizlik süreçlerinin uzun sürmesi hakikaten terör örgütlerinin hem lider kadrosunda hem de alt kadrolarda ciddi sorunlara ve bölünmelere neden olur. Biz bu gelişmeleri bu süreçte evet gözledik gördük. Bir kere bunu bir noktada bir tespit olarak ifade etmemiz lazım. İkincisi Sayın Dündar, terör örgütleri her zaman kendisinin güçlü olduğunu göstermek mecburiyetinde. Eylemsizliğe giren bir terör örgütü bir noktada kamuoyunda ve dünya gözünde bu terör örgütü acaba gücünü kaybediyor mu, etkinliğini kaybediyor mu sorusunu yaratıyor. Dolayısıyla terör eylemleriyle örgüt kendisinin hala güçlü olduğunu ve ayakta olduğunu göstermek mecburiyetinde. Tabi diğer bir neden şu olabilir, gerek terör örgütü, gerekse terör örgütünü destekleyiciler terör örgütünün yaratacağı eylemler ve bu eylemler sonucunda terör örgütünün ve destekleyicilerinin çeşitli vesilelerle ortaya attıkları ve savundukları fikirlerin, düşüncelerin toplum tarafından yoğun şekilde tartışılmasını istiyor, gündeme gelmesini istiyor ve bu da bir noktada onları eyleme yönlendiriyor bu da önemli. Şimdi burada aslında dikkat etmemiz gereken bir nokta var. Eğer siz bu terörle bağlantılı sorunları eylemler sonucunda gündeme yoğun olarak alırsanız ve bunları tartışmaların içine girerseniz aslında bir noktada terör örgütünün istediği amaca hizmet ediyorsunuz bu da bir tabi ki önemli bir etken.

 

      Uğur DÜNDAR : Ve gündemdeki yerini koruyabilmek için, sürekli gündemde yer tutabilmek için eylemlerini hem sayısal olarak arttırıyor, hem de daha değişik eylem türleri deneyebiliyor. O mu çıkıyor sözünüzden?

 

      Orgeneral İlker BAŞBUĞ : Evet. Daha açık bir ifadeyle şimdi bölücü terör örgütünün ve bölücü terör örgütüyle paralel hareket edenlerin çeşitli bu konulara ilişkin düşünce ve fikirleri var gerçekleştirmek istedikleri. Tabi bu konular bazen toplumun gündeminde oluyor, bazen olmuyor. Bir noktada siz bu eylemleri yaparak bu tartışma konularını canlı, geniş ve kapsamlı olarak toplumun gündemine sokuyorsunuz, yaşanan bu, biraz bu, gördük yani şu süreçte. Bu aslında ne olmuş oluyor o zaman, bir noktada terör örgütünün yapmış olduğu eylemlerden istediği amaçlara toplumu getirmiş oluyorsunuz bu bir noktada teröre taviz anlamına da gelir. Bilmem açık ifade edebildim mi? Tabi diğer önemli olan noktadan bir tanesi, tabi ki bölücü terör örgütü yaptığı eylemlerle özellikle kamuoyunda, toplum üzerinde, halk üzerinde bir karamsarlık yaratmak istiyor, bir bezginlik yaratmak istiyor. Bu zaten günümüzün terör eylemlerinin temel amacı, temel hedefi. Böylece özellikle karar vericiler üzerinde toplumun baskı kurmasını istiyor. Tabi bunlara ilave olarak elbette Irak’taki gelişmeleri de bu kapsamda düşünmemiz lazım. İşte Irak’taki Irak’ın geleceği, özellikle ABD’nin Silahlı Kuvvetlerinin önümüzdeki süreçte Irak’tan çekilme sürecine girmesi bu da tabi bir etkendir, bu da bir nedendir. Bu sorunuza bir de terör örgütü yöneticileri nasıl bakıyorlar, nasıl cevaplıyorlar, onu ben bir raporda gördüm onu ifade etmek isterim. Şöyle bir düşünceleri var, bu tamamen terör örgütü yöneticilerinin bu konuya ilişkin bakış açıları. Onlar diyorlar ki devletin zorlanmasında, silahlı eylemlerin rolü, önemi büyüktür. Yani bir noktada silahlı eylemleri, terörist eylemleri devletin zorlanması için bir araç olarak görüyorlar ve böylece de devletin onların istekleri noktasına yaklaşmasını tahayyül ediyorlar.

 

      Uğur DÜNDAR : Yani bir anlamda nihai çözüm için masaya oturmayı amaçlıyorlar.

 

      Orgeneral İlker BAŞBUĞ : Bu bir noktada terör örgütü yöneticilerinin hâlihazırdaki düşünceleri, tabi bunu burada açıklıkla ifade etmek gerekir ki bu büyük bir yanılgı, bu büyük bir yanılgı. Türkiye Cumhuriyeti Devleti çok büyük bir devlet böyle bir noktaya böyle bir oyuna gelebileceğini düşünmek terör örgütü tarafından bence çok büyük yanılgıdır.

 

      Uğur DÜNDAR : Sayın Genelkurmay Başkanı verdiğiniz bilgilerden terör örgütü elebaşlarının eylemlerinin sayısını artırarak, şehit sayısını artırarak, sivil kayıp sayısını artırarak bir anlamda devleti özellikle şu açılım sürecinde zora sokmak ve sorunun çözümünde muhatap olarak kabul edilmelerini sağlamak yatıyor. Böyle bir tablo çıkıyor karşımıza. Bundan sonra bu bir süredir artan eylemler, terörist saldırılar nasıl bir seyir izleyebilir ve terör örgütünün bundan sonraki süreçte amacı ne olabilir?

 

      Orgeneral İlker BAŞBUĞ : Teşekkür ediyorum sorunuz için, şunun altını bir kere daha ifade edelim. Biraz evvel ifade ettiğimiz düşünce tamamen terör örgütü yöneticilerinin ve teröristlerin düşüncesidir. Türkiye Cumhuriyeti büyük bir devlettir, hiçbir zaman bu devlet teröristlerle, kimseyle pazarlık da yapmaz, herhangi bir şey de yapmaz. Bunun da düşünülmesinin bile ben çok fevkalade yanlış olduğunu düşünüyorum. Bundan sonraki süreç nasıl devam eder onu değil mi sorduğunuz soru o. Şimdi bundan sonraki sürecin tabi devam edeceği yönünde farklı görüşler olabilir. Bir noktada önümüzdeki sürecin nasıl cereyan edeceği terörist eylemleri olduğu için terör örgütünün büyük boyutta inisiyatifine de bağlı olaylar. Çünkü bunu da bir boyutta kabul etmek mecburiyetindeyiz. Şimdi aslında bu konuda da örgütte iki ayrı fikrin olduğunu biz gözlemliyoruz. Bir grup diyor ki, özellikle bütün Türkiye çapında, küçük gruplarla veyahut beş kişilik gruplarla çok sayıda eylem yapalım. Bu bütün Türkiye bazında ancak bu eylemleri çok fazla sonuçları itibariyle yankı yapacak olmayabilir ama bu eylem sürecini mümkün olduğu kadar uzun süreli tutalım bu bir fikir, bir düşünce yine terör örgütü yöneticileri arasındaki düşünce, bir grubun. Diğer bir grup da diyor ki; daha güçlü gruplarla yani terörist gruplarıyla daha ses getirici eylemler yapalım ama terör eylemlerinin yapacağımız bu terör eylemlerinin süresi çok uzun olmasın bu onların düşüncesi, tabi bu bizi bir noktada fazlada bağlayan bir husus değil. Tabi burada önemli olan bizim Devlet olarak, Güvenlik Kuvvetleri olarak önümüzdeki sürecin terör tehditleri ve riskleri açısından oldukça önemli bir dönem olduğunu toplumumuzun anlaması, Güvenlik Kuvvetlerimizin bu konuda özellikle önleyici istihbarat tedbirlerine daha fazla dikkat etmesi ve artık terör eylemi şurada olur burada olur ayrımını da bir noktada bırakarak, bir yere bırakarak, herkesin, her yerde Güvenlik Kuvvetleri, Silahlı Kuvvetler olarak da ifade ediyorum, bir noktada 24 saat 365 gün her yerde, her zaman eylem terörist saldırısı olabilir diye hazırlıklı ve tetikte olmak mecburiyetindeyiz. Bu tabi ki, bizim için fevkalade önemli bir durumdur. Ben son dönemlerde, 2’nci ve 3’üncü Ordu bölgesine gittim, batıdaki birliklerimizi devamlı dolaşıyoruz, şunu açıkça ifade edebilirim ki, özellikle iç güvenlik harekâtının yoğun olarak cereyan ettiği bölgelerdeki birliklerimizin olayın ve durumun ciddiyeti ve riskin büyüklüğü konusunda hiçbir tereddütleri yok. Bütün personelimiz bütün zorluklara rağmen her zaman ayaktadır, görevinin başındadır bu bilinci bu düşünceyi biz bölgede tespit ettik. Şimdi bu süreçte Sayın Dündar önemli olan şudur, önemli olan tabi özellikle İskenderun’daki terörist saldırısıyla terör eylemlerindeki artışı izlemeye başladık ki İskenderun’daki olay yanılmıyorsam, 31 Mayıs günü olmuştu. Ondan sonra Sarıyayla Karakol olayı tahmin ediyorum o takip etti. Onun arkasından özellikle yine Şırnak Bölgesi’nde, Uludere Bölgesi’nde bir karakola karşı yapılan bir eylem oldu, sonra Diyarbakır Silvan’da bir terör eylemiyle karşılaştık ve geçtiğimiz hafta Siirt’in biliyorsunuz Doğanköy yakınında Sarıyaprak Bölgesi’nde bir terörist eylemi oldu. Şimdi bu eylemlere bir bakalım aslında, bunlar önemli. Şimdi Sarıyayla Karakolu ki, bir jandarma karakolumuzdu Tunceli’de. Evet, orada kaybımız oldu, tabi oradaki olayda en büyük şansızlığımız Karakol Komutanı’nın daha çatışmanın ilk belki dakikası diyemiyorum, saniyelerinde şehit olmasıdır. Kayıplarımız oldu, şehitlerimiz oldu ama orada o harekâtta terör eylemi de istediği amaca ulaşamadı. Özellikle Şırnak Uludere Karaçalı bölgesiydi yanılmıyorsam, yine bir üst bölgemize terör örgütünün saldırısı oldu. Birliklerimiz bunu anında fark etti, o olayda bir şehit verdik ancak hem saldırıya anında birliklerimiz mukabele etti ve ayrıca kaçan teröristleri de Irak’ın içerisine bir sıcak takip harekâtı icra ederek dört, beş kilometre, geceleyin onları biz takip ettik ve o operasyonda rakamları belki yanlış hatırlamıyorsam 20’nin üzerinde telsiz dinlemeleri de onu teyit ediyor, teröristler orada zayiat verdiler. Gediktepe olayı, Gediktepe olayıyla ilgili tabi çok şey konuşuldu, çok şey yazıldı, onunla ilgili fazla bir şey söylemek istemiyorum. Tabi orada elbette operasyon esnasında ve sonrasında 11 kahraman askerimizi şehit verdik ama oradaki gerçekten çatışmada da karşı tarafa verilen zayiat çok ağırdır. Rakamsal olarak tam net bilemiyoruz ancak verdirilen zayiat bizim Genelkurmay Başkanlığı’nın açıklamasının üzerindedir. Şimdi en son geçen hafta, Siirt Doğanköy, Sarıyaprak Bölgesi’ndeki operasyon veya çatışma bugüne kadar terör örgütünün saldırıp da en büyük darbeyi yediği eylem ki orada biliyorsunuz bir Üsteğmenimiz, bir Uzman Çavuşumuz ve üç tane de Geçici Köy Korucusunu kaybettik. Ancak orada bizim bizzat arazide görerek tespit ettiğimiz 12 teröristin öldürüldüğünü biliyoruz. Ayrıca o akşam biz de bu harekâtı buradan takip ettik. Örgüt gerçekten o akşam büyük bir telaş ve kaos içerisindeydi ve son dönemlerde terör örgütüne en büyük darbeyi bizim Sarıyaprak Doğanköy’deki kahraman Subayımız, Astsubayımız, Uzmanımız, Erbaş ve Erlerimiz verdi ve geçenlerde o bölgeye gittiğimiz zaman Sarıyaprak’a orada bizzat operasyona iştirak eden Komando Bölük Komutanı Yüzbaşı Hakan’dan biz olayın birebir olayın nasıl cereyan ettiğini dinledik, gerçekten çok hem mutlu olduk gurur duyduk, hem elbette çok önemli anlarda yaşadık, özellikle orada Yüzbaşı Hakan’ın bize şu söylediği sözleri ben unutamıyorum. Olayları anlattıktan sonra dedi ki “komutanım burada Mustafa Üsteğmen’i kaybettik” ki, Mustafa Üsteğmen de, Yüzbaşı Hakan üç yıl beraberler, üç yıl aynı kaderi paylaşmışlar, bilin ki Üsteğmen Mustafa’nın şehit olmasında en büyük acıyı Yüzbaşı Hakan duydu.

 

      Uğur DÜNDAR : Gece gündüz beraberler.

 

      Orgeneral İlker BAŞBUĞ : Tabi anne, baba, eş elbette onların acılarını hiçbirimiz anlayamayız, aynı noktada olamayız bu bir gerçek ama onlardan sonra inanın en büyük acıyı duyan Yüzbaşı Hakan. Sonra bu sıralı komutanlar ve ta bana kadar geliyor ama Yüzbaşı Hakan ki televizyonlarda herhalde duydunuz, en sonunda bana şunu söyledi “Komutanım Mustafalar ölür Hakanlar gelir, Hakanlar da ölür bize güvenin komutanım” dedi. İşte benim subayım, astsubayım, uzmanım bu, bizim gücümüz bu. Bunu inanın dünyanın hiçbir ordusunda göremezsiniz. Gediktepe’deki Eri hatırlıyorsunuz dediğini.

 

      Uğur DÜNDAR : Evet, burada taş olmaya hazırım arkadaşlarımın şehit olduğu yerde…

 

      Orgeneral İlker BAŞBUĞ : O çocuğun 54 gün askerliği kalmış biz dedik ki sen Gediktepe’de olma, gerilerde bir yerlerde belki askerliğini tamamlayalım “Hayır Komutanım, benim arkadaşım orada şehit oldu ben bu askerliği orada tamamlayacağım, gerekirse orada taş olurum arkadaşım için” tabi bu arada Diyarbakır Silvan’daki olayı da unutmamamız lazım. Diyarbakır Silvan’daki olayda altı terörist bir araçla oradaki karakola eylem yapmaya geldiler ve orada bir Mardinli kahraman Şehit Erimizin canı pahasına müdahaleyle o eylem engellendi bir şey yapamadılar, ayrıca orada altı terörist de etkisiz hale getirildi. Dün akşam Beytüşşebap’ta Geçici Köy Korucularımız, Askerimiz, Polisimiz ki aynı anda bildiğim kadarıyla üç noktaya da saldırı var, yaralılarımız var ama orada da yine derslerini aldılar iki terörist hayatını kaybetti. Şimdi bunları niçin ifade ediyorum, gerçekten saldırılar esnasında saldırılar bazen siz ne kadar tedbir alabilirseniz alın olabilir ama önemli olan saldırılarda bu teröristlere gereken dersi verirseniz ki, veriyor benim Silahlı Kuvvetlerim, inanın daha bu terör eylemlerinin tırmanış süresinin belki daha kısalmasına neden olabiliriz. Dolayısıyla önümüzdeki süreç terör eylemleri açısından hassas bir süreçtir, görevliler herkes dikkatli olmak zorundadır, istihbaratınızdan tutun gerekli tedbirlerin alınmasına kadar ümit ediyorum ve bunda güven de duyuyorum, tabi aynı hassasiyeti batı bölgelerinde de göstermemiz lazım, batıdaki bölgelerimiz de elbette hassastır, önemli olan bu terör eylemlerinin arttığı süreci Türkiye olarak hep beraber tek yumruk halinde en az zararla atlatmak durumundayız.

 

      Uğur DÜNDAR : Peki Sayın Başbuğ, terör örgütü ilk eylemlerini 1984’te Şemdinli Eruh’ta gerçekleştirdi, hatta dönemin Başbakanı o sırada tatildeydi Merhum Turgut Özal, tatilinizi kesip Ankara’ya dönecek misiniz diye bir soru soruldu, üç beş çapulcunun yaptığı bir eylem nedeniyle ben tatilimi kesmek istemem, kesmeye değmez demişti. Ancak aradan geçen 26 yılda Türkiye bu bölücü terör örgütünü ortadan kaldırmayı başaramadı. Türk Silahlı Kuvvetleri, Emniyet Teşkilatı, Köy Korucuları binlerce şehit verdi. Bu arada 40 bin civarında terörist öldürüldü, çok sayıda masum vatandaş hayatını kaybetti, hatta bebekler dahi birkaç aylık bebekler dahi hayatlarını kaybetti. Biraz önce Silahlı Kuvvetler’in mensuplarının kahramanca bölücü örgütün eylemlerine nasıl karşı koyduklarını anlattınız, ama demek ki, öldürmekle terör örgütü sona erdirilemiyor. Niçin Türkiye 26 yıldır terör örgütünü yok edemedi?

 

      Orgeneral İlker BAŞBUĞ : Tabi bu da çok sık karşılaştığımız bir sual. Eğer sorulan bu sual samimi bir sualse, samimi bir amaçla soruluyorsa doğru bir sual ve bunun gerçekten buna cevap verilmesi lazım, ama bazen bu kasıtlı olarak da bazıları tarafından soruluyor. Sanki özellikle Türk Silahlı Kuvvetleri bu 26 yıllık süreçte bölücü terör örgütüne karşı yürüttüğü mücadelede başarısız mı anlamını vermek, tabi sizin kesinlikle sorunuzun çok samimi olduğuna cani gönülden inanıyorum, ama bazen o anlamda da bunu soranlar var ve yerinde bir sual samimi şekilde sorulduğu zaman gerçekten insanımız bunu anlamak istiyor, doğru bir sualdir. Bunu da tabi sorduğunuz için ayrıca teşekkür ederim. Şimdi Sayın Dündar birkaç defa ifade ettik ama belki kavramları bir kere daha söylememizde yarar var. Çünkü o zaman meramımızı, durumumuzu net olarak anlatamıyoruz. Şimdi bir terörle mücadele var bir de bölücü bu durumda, bölücü terör örgütüyle mücadele var, bu ikisi aslında birbirinden tam ayıramazsınız, birbiriyle elbette bağlantılı ama farklı şeyler. Şimdi terörle mücadele dediğimiz zaman bu olaya biz kapsamlı olarak bakmak zorundayız, yani terörle mücadelenin içinde güvenlik boyutu var ki güvenlik görevi güvenlik kuvvetlerine ait olan bir görev direk olarak. Terörle mücadelenin içinde ekonomik boyut var, terörle mücadelenin içinde sosyokültürel boyutlar var, bunu eğitimden tutun da sağlık boyutlarına kadar, terörle mücadelenin içinde efendim psikolojik harekât, bazıları bunu sevmiyor o zaman daha sempatik söyleyelim propaganda faaliyeti var, terörle mücadelenin içinde uluslararası boyutu var, şimdi terörle mücadele bu. Güvenlik Kuvvetleri olarak biz terörle mücadelenin içinde hangi bölümde görev yapıyoruz veya direkt bizim sorumluluğumuz nedir? Güvenlik alanında. Silahlı Kuvvetler olarak, Polis olarak bizim terörle mücadeledeki sorumluluğumuz güvenlik alanıdır ve güvenlik alanı da nedir sorumluluğumuz çok açık, teröristler neredeyse arayıp, bulup, etkisiz hale getirmek bizim görevimiz bu. Diğer görevler kime düşüyor, diğer görevler Devlete, Devletin Kurumlarına, topluma ve hatta günümüzde Sivil Toplum Örgütlerinin de burada çok önemli görevleri var. Şimdi güvenlik alanında 84’ten 2010’a kadar olan süreçte, 26 yıl geçti, değil mi? 26 yıl. Ne oldu, bir kere olaya şöyle bakmamız lazım, bölücü terör örgütüyle veya herhangi bir terör örgütüyle mücadeleyi rakamsal veya istatistikî değerlendirmelerle yapmak pek doğru değil buna katılıyorum, ama bazen de rakamlara, istatistikî bilgilere de ihtiyacınız var. Şimdi siz de ifade ettiniz dediniz ki, bu 26 yıllık süreçte neredeyse 40 bine yakın terörist etkisiz hale getirildi. Doğrudur, bu rakamı da biz verdik. Yani o rakamı şöyle biraz daha açarsak aslında 30 bine yakın teröristin öldürüldüğü gerçeği var. Biz hatta öldürüldü terimini bile pek kullanmak istemiyoruz. Biliyorsunuz etkisiz hale getirildi diyoruz. O da bazen kritize bile oluyoruz ama doğrudur. Biz olaya çünkü insan odaklı bakıyoruz, bir noktada terörle mücadeleye insan odaklı bakıyoruz, şimdi bu öldürülenlerin bir kısmı bizim vatandaşımız o da bir gerçek. Şimdi siz 26 yılda 30 bine yakın teröristi etkisiz hale getiriyorsunuz, 10 bin de sağ, yaralı, teslim olanlar var toplam 40 bin. Peki terör örgütünün dağ kadrosu ne kadar? Değişiyor tabi yıllara göre, ama ortalama olarak, altı bin diyebiliriz. Yani bazen yedi bin oluyor, en fazla on bine çıktı. 1990’larda şu anda dört binler civarında. Buna biz ortalama altı bin dersek otuz bini altıya bölün beş çıkar değil mi?

 

      Uğur DÜNDAR: Evet.

 

      Orgeneral İlker BAŞBUĞ : O zaman ne oluyor. Yani matematiksel olarak baktığınız zaman bu 26 yıllık süreçte, Güvenlik Kuvvetleri, Türk Silahlı Kuvvetleri beş defa bu PKK terör örgütünü bitirmiş matematiksel olarak, bu bir tespittir. İkinci önemli olan nokta, o zaman sorun nerede? Niçin bu olay günümüze kadar devam ediyor sorusu var.

 

      Uğur DÜNDAR : Bataklığın kurutulmamasında mı?

 

      Orgeneral İlker BAŞBUĞ : Evet sorun orada düğümleniyor. Şimdi tabi burada önemli olan şu, birincisi şimdi, 1984’ten 2010’a yaşadığımız olayları şöyle bir hatırlamaya çalışalım. İşte 1’inci Irak Savaşı, 2’nci Irak Savaşı ondan evvel ki Halepçe olayları vesaire. PKK terör örgütü aslında konjonktür olarak şanslı bir örgüt. Tam böyle çökme noktasına çözülme noktasına geliyor fakat maalesef konjonktürel durumlar hep lehine ceyran ediyor, birinci önemli nokta bence bu. İkinci önemli nokta, tabi bazen kendimize de öz eleştiri yapmamız lazım, doğruları da söylememiz lazım. Belki üzülecek bazıları, üzülebilir, biz de özeleştiriden de kaçınmamamız lazım, doğruları söylememiz lazım. Şimdi nedir ikinci önemli tespit şu bence, Türkiye’de ne zaman terör eylemleri azaldı veya hiç olmadı. Biz bunu yanlış algıladık. Sanki terör örgütü bitti dağıldı, aslında terör örgütünün dağ kadrosu duruyor idi ama eylem sayıları düşmüştü. Örnek mi, 1999’dan işte terör eylemlerinin tekrar başladığı 2004 yılı buna klasik bir örnektir yani. Evet, eylem yok, ancak örgüt bitmedi. Örgütün dağ kadrosu yine duruyordu, burada bir algılama yanlışlığımız oldu. Belki o zaman bu olayı biraz daha doğru algılasaydık o dönemlerde daha sağlıklı alınabilecek tedbirleri alabilirdik bu da tabi çok önemli bir nokta. Tabi diğer önemli nokta terör örgütü bakın üç şeye hayati derecede ihtiyacı var. Bu üç şeyi siz eğer kesemezseniz bu süreç maalesef uzuyor. Nedir, Terör örgütünün ihtiyaç duyduğu üç şey; bir insan kaynağı, insan kaynağını yani bir noktada terör örgütüne katılımları kontrol altına almanız lazım, engellememiz lazım. İnsan kaynağını. Çünkü bir taraftan siz terör örgütüne zayiat verdirir dağdaki kadroyu küçültürken, eğer örgüte katılımlar devam ediyorsa işte bu fasit daire devam ediyor. Bunu belki de ilk defa açık olarak da kamuoyuyla ben paylaşmıştım. Hatırlıyorsunuz örgüte katılımlar çok önemli, mutlaka ve mutlaka bu olayı kontrol altına almamız lazım, yani insan kaynağı çok önemli. İkincisine bakıyoruz tabi finans kaynağı, para yani bir örgütün ayakta durabilmesi için paraya ihtiyacı var, finans kaynağına ihtiyacı var. Şunu sorabilirsiniz, bu örgüt finans kaynağını nereden sağlıyor. Bakın ben size onu söyleyeyim, açık olarak üç yerden sağlıyor. Finans kaynağını birincisi nedir? Birincisi narkotik trafiğinden kazandığı kaynak ki hemen hemen en büyük finans kaynağı geçenlerde bir rapor okudum. Avrupa’da yakalanan narkotiklerin yüzde 80’i PKK’yla ilişkili, yani PKK bu işin korumasını sağlıyor, giriş noktalarında vergi alıyor. Avrupa’daki yakalanan narkotiğin yüzde 80’i PKK’yla ilişkili. Narkotik çok önemli bir olay. İkincisi insan kaçakçılığı bu pek bilinmiyor, aslında insan kaçakçılığı da finans konusunda çok önemli bir husus. Üçüncüsü de insanlardan, özellikle Avrupa’daki insanlarımızdan toplanan haraç. Şimdi burada özellikle finans kaynaklarının kesilmesi konusunda işte Avrupalı dostlarımızın çok büyük sorumluluğu var. Belki bazen bazı şekillerde anlatılmak istenen olay da bu. Çünkü gerçekten örgütün asli finans kaynağı Avrupa, Avrupa Ülkeleri. Onun için biz batı için biz NATO içinde müttefik olduklarımız var, elbette NATO içinde değil, Avrupa Birliği içinde beraber olduğumuz ülkeler var. Dolayısıyla biz bu ülkelerden özellikle örgüte yönelik finans kaynağının kontrol edilmesi ve kesilmesi üzerinde ciddi çalışmalarını, sonuç almalarını beklemek bunu istemek bizim hakkımız değil mi, ikincisi finans kaynağı demiştim örgüt için. Üçüncüsü ise hayati bir konu örgütün kendisi için güvenli bölgeler bulması lazım. Güvenli bölgeler PKK açısından baktığımız zaman, yurt içi var bir de coğrafyanın ona verdiği sağladığı yurt dışında daha doğrusu bizimle komşu olan ülkelerdeki güvenli sahaların olması en büyük sorunlarımızdan birisi budur. Bugün maalesef ve maalesef 84’ten beri olaya bakalım, geldik 2010, 26 yıl peki ben size soruyorum, Irak'ın kuzeyinde bu 26 yıldır bir otorite devlet gücü var mı? yok mu? Boşluk var tabi burada bir boşluğun olması bir. İkincisi en azından özellikle son dönemlere geldiğimiz zaman Irak'ta bir Merkezi Hükümet var. Bu Merkezi Hükümetin sorumluluğu var nedir kendi toprakları üzerinde herhangi bir terör örgütleri ne yapmaması lazım barındırmaması lazım belki diyebilirsiniz ki, Merkezi Hükümetin orada defakto olarak gücü yok, bu boyutu ile doğrudur. Peki, orada güçlü unsurlar var, Irak'ın kuzeyindeki unsurlar var, bunlar ne yapıyorlar? Bunlar ne için arzu edilen etkili sonuçları almıyorlar ve dolayısıyla şimdi…

 

      Uğur DÜNDAR : Peki size göre neden almıyorlar Sayın Genelkurmay Başkanı, Şimdi Barzani geliyor buraya bir devlet töreniyle karşılanıyor ve çeşitli açıklamalar, müşterek bildiriler ve terörle mücadele konusunda daha sıkı iş birliği sözleri veriliyor, ama Barzani döndükten sonra görüyoruz ki, eski tas eski hamam yine Kuzey Irak toprakları PKK terör örgütüne yataklık etmeye devam ediyor ve belki de lojistik destek sağlamaya devam ediyor. Zaten bir örgüt lojistik desteğini sağlayamazsa ilânihaye devam edemez orada yaşamaya.

 

      Orgeneral İlker BAŞBUĞ : Kesinlikle haklısınız, Şimdi özellikle Irak'ın Kuzeyi bu örgüt için güvenli saha, hatta ilginçtir Çukurca’dan geçen Zap Suyu’nu şöyle bir hatırlayalım Çukurca’dan geçer, Zap Suyu’nun doğusunda örgüt tamamen hakim araziye, bölgeye tamamen hakim. Zap Suyu’nun batısı biraz daha farklı ve şimdi ikincisi, sizin değindiğiniz lojistik destek nereden alıyor bu insanlar yiyeceğini, giyeceğini, malzemesini o bölgeden alıyor. Bunlarla ilgili olarak özellikle tabi ki Dışişleri Bakanlığımızın konusudur bu, Dışişleri Bakanlığımızın koordinatörlüğünde bu konu yürütülüyor, bu konular çok açık onlara da ifade edildi. Artık sözün bittiği yerdeyiz. Yani Türkiye bakın son bir, iki ayda ne kadar şehit verdik. Bu hepimizin yüreğimizi yakıyor ve dolayısıyla artık bu konuda sorumlulukları olan kişiler, kuruluşlar, devletler, yapılanmalar işte Irak'ın kuzeyindeki, üzerlerine düşmelerini yapmaları zamanı geldi geçiyor. Burada ben Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kararlı olduğunu düşünüyorum. Bunlar elbette görüşülüyor, ifade ediliyor artık bizim de istediğimiz bu konularda somut ve etkin sonuçların alınması.

 

      Uğur DÜNDAR : Ben konuya sizin kadar hiçbir şekilde vakıf değilim ama dışarıdan gözlemleyen ve şehitlerimiz karşısında yüreği yanan bir vatansever olarak şunu görüyorum ki Kuzey Irak’ı, Irak'tan çekildikten sonra bir üs olarak kullanmaya devem edeceği anlaşılan, Kuzey Irak'ta kalacağı anlaşılan Amerika Birleşik Devletleri’nin de, ortaklık sürdürdüğümüz Amerika Birleşik Devletleri’nin de Irak Merkezi Hükümeti ve Kuzey Irak'taki özerk yönetim üzerindeki gücünü etkinliğini kullanarak ben şunu düşünüyorum verin şu dağdaki terör örgütü elebaşlarını demiş olsa, bunu ben orada herhangi bir gücün direnebileceğini zannetmiyorum. Niçin bu sonuç sağlanamıyor?

 

      Orgeneral İlker BAŞBUĞ : Şimdi Sayın Dündar olaya doğrudur sorduklarınız doğru suallerdir, bunlar görüşülüyor, bunlar üzerinde elbette Devletimizin yetkili makamları duruyor, ilgililerle tartışılıyor, ama burada benim ifade etmek istediğim konu artık biz buralarda somut adımlar görmek istiyoruz birincisi onu ifade etmek isterim. İkincisi bu Irak'ın kuzeyindeki PKK varlığı bugün elbette Türkiye için en büyük tehdit, en büyük risk bu tartışmasız. Ancak Amerikalılara biz açıkça şunu da ifade ediyoruz bakın eğer siz yani Amerikan Silahlı Kuvvetleri açıklandığı gibi ki bu Ağustos’ta başlayacak yavaş yavaş çekilmeleri ve önümüzdeki yıl da tamamlanacak. Tabi Amerikan Silahlı Kuvvetlerinin bir kısmı Irak'ta kalacak, tümü değil ama büyük bölümü çekilecek nerede kalacaklar bilmiyoruz o konuda bir yorum yapmamızda yanlış olur ama bizim onlara söylediğimiz şudur, isteğimiz de budur. Siz Irak'tan asıl büyük kuvvetlerinizle çekildikten sonra eğer arkanızda problem bırakırsanız bu bölge için ciddi bir sorun olur. Nedir problem? Amerikan Silahlı Kuvvetlerinin asli unsurlarının çekildiğini düşünün önümüzdeki yıl 2011’den bahsediyoruz ama Irak'ın kuzeyinde o PKK varlığı olduğu gibi duracak, bu sorundur ve bir gün, bugün değil belki ama yarın Irak'ın kuzeyindeki bu PKK varlığı Irak'ın bütünlüğüne de bir tehdit teşkil edebilir ve o bölgedeki çatışmalara neden olabilir, güveni bozar. Tabi en önemlisi, Irak'ın kuzeyindeki bu PKK varlığının önümüzdeki süreçte devam etmesi bir noktada Türkiye-Irak ilişkilerini olumsuz etkiler ve bir boyutuyla Türkiye - Amerika ilişkilerini de etkiler olumsuz olarak. Onun için bizim son yıllarda özellikle Amerikalı dostlarımızdan her zaman istediğimiz, her zaman dikkatlerine sunduğumuz konu, artık zaman geldiğimiz an Irak’ın kuzeyindeki PKK varlığının mutlaka ortadan kaldırılmasının hem Türkiye için hayati olduğu kadar en azından Irak’ın geleceği ve güvenliği için de önemli olduğu ve Türk - Amerikan ilişkileri açısından da önemli olduğu noktasındadır.

 

      Uğur DÜNDAR : Peki yakın bir gelecekte taleplerinizin değerlendirileceği ve bir cevap verileceği konusunda umutlu musunuz?

 

      Orgeneral İlker BAŞBUĞ : Şimdi tabi Önemli olan şu; haklı olduğunuz konularda devamlı ısrarlı olacaksınız ta ki, sonucu alıncaya kadar. Kararlılık önemli, haklıyız çünkü bu konuda. Yani Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarını açın, bütün kararlarını açın yani ülkenin kendi toprakları üzerinde başka bir ülkeye tehdit teşkil eden bir terör örgütünü barındırması mümkün değil, onlara sorumluluk var, bu konuda yüzde yüz haklı olduğumuz bir konudur, ayrıca canımız yanıyor. Yani insanlarımızın hayatına mal oluyor. Dolayısıyla bu konu hayatidir, artık bu konuda, bir noktada söz, konuşma döneminin ben sona geldiği yaklaştığı kanaatindeyim. Dostların, yani müttefiklerimizin başta Amerika olmak üzere bu konuyu ben anladığının da kanaatindeyim. Ama biz devlet olarak kararlılıkla, ısrarla bu haklı isteklerimizin yerine getirilmesini saniye, saat takip etmek mecburiyetindeyiz ve bunu yapıyoruz, bunu devletimizin bütün kurumları yapıyor. Belki bu soruyla ilgili iki hususu daha ifade edeyim, niye 26 yıldır bu iş zor. Coğrafya, şimdi gerçekten terörün yoğun olduğu bölgelerin coğrafyasına bakarsak ki, siz de bölgeyi biliyorsunuz mutlaka çok kez gördünüz. Dünya coğrafyasında baktığımız zaman belki de terör için, terör eylemleri için özellikle kırsal anlamda ideal arazilerden birisi. Coğrafyada maalesef terör örgütünün çok lehine bir ortam yarattığını da göz önünde tutmamız lazım. Bu da önemli bir faktör. Tabi Sayın Dündar, bir husus da söyleyerek bu soruyu tamamlayayım. Bu dikkatten kaçıyor. Biz Silahlı Kuvvetler olarak, güvenlik kuvvetleri olarak, polisimiz dâhil, bakın 84’ten beri biz bu mücadeleyi bize verilen yetkiler, kanunla verilen yetkiler içerisinde yürütüyoruz ve buna belki başka bir orduyu da yeni diğer alanlarda örnek göstermek zor. Şimdi, Silahlı Kuvvetler hep tabi güvenlik kuvvetleri polisimiz de her zaman beraberiz, müşterekiz. Bu mücadeleyi elbette kanun çerçevesinde yürüteceksiniz, kanuni yetkiler içerisinde yürüteceksiniz ama bu zorluk da yaratıyor ama bu da bir gerçek, bunu değiştiremezsiniz. Karşı taraf teröristse nasıl bakıyor olaya, şimdi teröristin eylemlerinde bir sınırlama mı var, herhangi bir şey mi var. Terörist karşısındaki Güvenlik Kuvvetlerini, askeri düşman görüyor. Bakın burada çok önemli bir fark var.

 

      Uğur DÜNDAR : Bırakın askeri, bebeği…

 

      Orgeneral İlker BAŞBUĞ : Bebeği evet düşman görüyor, biz yine bu mücadelede hem mücadelemizi kanun çerçevesinde götürmek mecburiyetinizdeyiz, çünkü aksi teröre yardım eder. Onun altını çizelim. Ama bir noktada biz her olayda karşımızdakini bir suçlu olabilir, suçlu şeyiyle bakıyoruz. Düşman olarak göremeyiz yani. Şimdi bu da, elbette terörle mücadelenin zor noktalarından birisidir ama, bugün ayrıca biz terörle mücadelenin büyük bölümünü kendi topraklarımızda yapıyoruz. Bu da ayrı bir farklılıktır, başka yerlerdeki mücadelelerle mukayese edemezsiniz ve bizim bu mücadelede en çok dikkat ettiğimiz hususlardan bir tanesi ki, hayatidir. Bunu kesinlikle affedemeyiz, masum halka zarar vermememiz lazım, çok dikkatli olmamız lazım bu bize bazen kısıtlamalar da getiriyor. Şimdi bu vesileyle geçenlerde, geçen hafta Hatay’da Avanoslar’da talihsiz bir olay yaşadık. Gerçekten talihsiz bir olay çok üzüldük tabi burada hayatını kaybedenlerin yakınlarına ben bu vesileyle tekrar başsağlığı diliyorum, ailelerin acılarını paylaşıyorum. Bu olay elbette yargıya da intikal etmiştir, yargı elbette en doğru kararı verecektir. Ancak olayın oluş şekline baktığımız zaman gerçekten oradaki tecrübeli bir birliğimiz ki, Jandarma Özel Harekât ki bu mücadelede belki, en tecrübeli birliğimiz pusudadır, karşıdan bir grubu görüyor, şüpheleniyor dur diye, efendim bağırıyorlar. Gerekli ikazı veriyorlar ama maalesef grubun kaçma durumu oluyor. Orada bir bu üzüntü verici talihsiz olay oluyor, çok üzüldük. Tabi bu tip olaylar terörle mücadelede olmamalı ama bu bizim terörle mücadeledeki en özellikle de benim Astsubayımın, Uzmanımın, Teğmenimin karşılaştığı en büyük ciddi sorun. Bunu da insanlarımızın anlaması lazım, bu kolay iş değil. Şimdi bakın gece yarısı saat bu olay sabah olmuş ayrı bir olay, diğerleriyle ilgili ifade ediyorum, geceleyin saat 02.00’de yağmur yağıyor sis, kötü hava şartları bir dağın tepesindesiniz, Üsteğmensiniz, Astsubaysınız oranın komutanısınız, Uzman Çavuşsunuz orada kararı siz vereceksiniz soracağınız ikinci bir kişi yok. Tabi bu personelimiz hakikaten iyi değerlendirip doğru karar vermek zorunda. Biz orada sivil vatandaşımızın ölümüne neden olduğumuz zaman tabi ki ortaya çıkan sonuç hoş, tatlı olmuyor. Aksi de olabilir, teröristtir farklı şey yaparsınız ama oradaki bu talihsiz olayda diğer önemli bir nokta o olaydan sağ kurtulanlar var, onlarla ilgililerin yaptığı konuşmalarda şu gerçeği biz öğrendik, niye kaçtınız ki yani cevap şu, biz onların terörist olduğunu zannettik. Yani bizim Jandarma Özel Harekât’ın orada pusuda olan Jandarma Özel Harekât maalesef o vatandaşlarımız onlar da terörist zannetmişler. Yani olay gerçekten…

 

      Uğur DÜNDAR : Böyle trajik durumlarda ortaya çıkabiliyor.

 

      Orgeneral İlker BAŞBUĞ : Karmaşık olay, zor olay. Ben tekrar başsağlığı diliyorum, acılarını paylaşıyorum. Tabi böyle müessif üzücü olayların olmaması için de bizlere düşen ne görev varsa tabi bunları da yapmak mecburiyetindeyiz.

 

      Uğur DÜNDAR : Sayın Genelkurmay Başkanı, biraz önce terör örgütünün insan kaynaklarına değinirken uyuşturucu kaçakçılığından, özellikle Avrupa’daki uyuşturucu trafiğinin yüzde 80’inden terör örgütünün pay aldığını, insan kaçakçılığından büyük gelir sağladığını ayrıca da haraç yoluyla da beslendiğini söylediniz. Bütün bu bilgiler bende son günlerde baş gösteren taşeron tartışmasını hatırlatan bir etki yaptı. Şimdi özellikle Sayın Başbakan şöyle bir değerlendirme yaptı. Türkiye ne zaman ekonomisini güçlendirse, ne zaman bir atağa kalksa, ne zaman bölgesinde ve coğrafyasında etkin hamleler yapmaya başlasa birileri düğmeye basıyor ve bu taşeronları harekete geçiriyor diyerek bölücü terör örgütünün bir taşeron örgüt olduğunu söyledi. Daha sonra bunu açıklaması istendiğinde de bu terör örgütünün hangi çetelerle hangi örgütlerle bağlantılı olduğu Ergenekon iddianamesinde yer alıyor şeklin de bir açıklık getirdi ama bu arada yurt dışı finans kaynaklarının çok önemli olduğunu vurguladı. Başka değerlendirmeler de oldu hatta bu arada bir gazetemizde 2002 yılında Türk Silahlı Kuvvetleri’den ayrılan 50 genç subayın PKK terör örgütünde hakim kadrolar oluşturdukları, hakim oldukları ve açılım süreci başlayınca da kaos yaratabilmek amacıyla bu eylemlerin tırmanışa geçirildiği iddiasında bulundu. Siz terör örgütünün taşeronluğu konusunda ne düşünüyorsunuz. Kimin taşeronudur eğer taşeronsa?

 

      Orgeneral İlker BAŞBUĞ : Sayın Dündar, tabi Sayın Başbakan’ın bu sözlerine benim direk olarak yorum yapmam doğru değil, söz konusu da değil. Ancak konuyla ilgili belki bir iki şey söyleyebilirim. Tabi taşeron kimin taşeronu efendim tabi böyle bir iddiada bulunanın elinizde belge, bilgi olması lazım. O açıdan bu konuya Sayın Başbakan’ın ifadelerine direkt yorum yapmak istemem ama eğer şunu sorarsanız bana PKK terör örgütü bazı dönemlerde taşeronluk yapmış mıdır? Evet.

 

      Uğur DÜNDAR : Kime?

 

      Orgeneral İlker BAŞBUĞ : Mesela ben bu konuyu biraz daha anlamak için 93’lere gidilmesini bir araştırılmasını öneririm, 1993 yıllarının bakın 93 yıllarında, Nisan ayında, Bingöl’de 33 erimizin şehit edilmesi, katledilmesi olayı var. Bu olayla ilgili bazı benim de araştırmalarım incelemelerim oldu. O yıllarda o günlerdeki Bingöl coğrafya olarak Erzurum, Erzincan, Bingöl hattından konuşuyoruz. Bakü, Tiflis, Ceyhan boru hattı söz konusu, şimdi Bakü, Tiflis, Ceyhan boru hattının geçeceği güzergâhın emniyetsiz olduğunu gösterirseniz. Bir noktada Bakü, Tiflis, Ceyhan boru hattının realize edilmesini önleyebilirsiniz.

 

      Uğur DÜNDAR : Gündem dışında bırakabilirsiniz.

 

      Orgeneral İlker BAŞBUĞ : Dolayısıyla örneğin 93’te bu olayla terörün tekrar yine bir o arada da biliyorsunuz. 92 – 93 arasında bir eylemsizlik süreci var. Eylemlerin düştüğü bir süreç var. O Bingöl’deki 33 erimizin şehit edilmesine kadar. Fakat ben yanlış hatırlamıyorsam, o dönemlerde Bakü – Tiflis – Ceyhan boru hattı da ciddi şekilde tartışma konusu proje bazında. Şimdi burada bir taşeronluk söz konusu olabilir mi? Olabilir, incelenmeye değer bir konu olarak görüyorum. Narkotik olayı, şimdi narkotik olayı dediğimiz zaman bu bir zincir. Biliyorsunuz zincir bu eroin veya afyon her neyse üretildiği yerden başlıyor, ta ki dağıtımına kadar olan bir zincir teşkil ediyor ve burada tabi bu da çok büyük bir para kaynağı bu da bir gerçek. Dünyanın en berbat ve ciddi sorunu. Ha burada PKK bazılarının taşeronu mu? Tabi ki. Çünkü PKK burada esasında belirli bir bölgede bu narkotik trafiğini koruması görevini yükleniyor. Burada birilerinin taşeronu, kimin bilemem ama ciddi şekilde tartışılabilir bir nokta olarak görüyorum. Onun dışında elbette konu biraz tartışmaya açık bir konu. Ama kesin şey yapabilmek için elimizde veriler bilgiler olması lazım.

 

      Uğur DÜNDAR : Peki 50 Subayın Türk Silahlı Kuvvetleri’nden ayrıldığı ve PKK terör örgütünde yönetim kadrosunu ele geçirdiği, açılım süreci başladıktan sonra kaos yaratabilmek amacıyla eylemlere hız verdikleri, saldırıları artırdıkları şeklindeki iddia sizde nasıl bir etki yaratıyor bir, ikincisi, bazı terör örgütü eylemlerinden sonra sanki o bölgede sorumlu bulunan Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarının komutanlarının duyarsız kaldıkları veya özellikle eylemin gerçekleşmesi için görevlerini savsakladıkları, yani açıkçası bir anlamda PKK terör örgütüyle bir organik bağlantı içinde oldukları imaları sıkça dile getiriliyor. Bu daha çok iktidara yandaş basın tarafından seslendiriliyor. Bunlar Türk Silahlı Kuvvetleri’nde nasıl etki yapıyor ve böyle bir taşeronluk mümkün mü?

 

      Orgeneral İlker BAŞBUĞ : Tabi böyle bir iddiayı ciddiye alınacak bir iddia olarak görmüyorum birincisi. İkincisi gerçekten böyle bir iddiada bulunmak bulunabilmenin ben Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşayan bir Türk vatandaşının yani bu kanı, Türk kanını taşıyorsa böyle bir şey düşünmesini bile hayal edemiyorum. Böyle bir şeyi hayal edemiyorum. Şimdi daha üç gün evvel Üsteğmen Mustafa’yı kaybettik. Üsteğmen Mustafa’nın kaybedilmesinden o bölük komutanının duyduğu acı ve onun bizler üzerine hepimizin üzerine sorumlu komutanlar üzerine yarattığı acıyı kim tarif edebilir. Yani ben bunu çok çirkin buluyorum. Bu benzetmeler de çirkin, yani kusura bakmayın bu tabiri kullanacağım, böyle şeyleri düşünenlerin ben Türk kanı taşıdığını düşünmüyorum. Böyle Türk askerine böyle yakıştırmalar yapmak böyle değerlendirmeler yapmak ne Türk Ordusu’nu tanımak ne de bu kanı Türk kanını taşıyan kimselerin böyle bir şeyleri düşünmesi, ortaya atması inanın yani insan konuşmak bile istemiyor üzerine. Böyle bir şey söz konusu olamaz. Her zaman söylüyorum biz bütün mücadelemiz bütün gayretimiz inanın her zaman özellikle ben son iki yıl işte Genelkurmay Başkanı olarak mesaimin yüzde 90’ını neredeyse bu işe verdim, keşke yüzde 200’ünü verebilsem. Amacımız ne? Amacımız bu bölücü terör örgütü belasından Türkiye’yi nasıl kurtarabiliriz? Bu terör tehdidini nasıl aşağılara çekebiliriz? Bütün gücümüz, hedefimiz bu. Ta benden en alt kademedeki bölük komutanına kadar böyle düşünüyor. Böyle hareket ediyor. Şimdi siz bütün bunları bırakıp bizlere emanet edilen Mehmetçiklerin kanı akıtılacak bu konuda bundan menfaat ben bunu hayal edemiyorum ve çok inanın ben Türk kanı taşıyan, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan insanların böyle bir şey düşüneceğine düşünmelerini bile düşünemiyorum. Ha Silahlı Kuvvetler içinde bir iki tane yanlış adam çıkabilir mi? Onu da tabi ifade edelim. Silahlı Kuvvetler içinden bir iki tane çeşitli rütbelerde yanlış kişiler çıkabilir mi? Çıkabilir, ama böyle Türk Silahlı Kuvvetleri içinden çıkan bir iki kişiyi, yanlışı Türk Silahlı Kuvvetlerinin tümüne efendim şamil etmek bu şekilde iddia etmek çok büyük haksızlık, vicdansızlık yani başka söyleyeceğim bir şey yok.

 

      Uğur DÜNDAR : Sayın Genelkurmay Başkanı son dönemin tartışma konularından biri de kısa süreli eğitimler gören erlerin ve erbaşların sınır boylarında özellikle kritik bölgelerde terörle mücadelede kullanılmalarının olumlu sonuç vermediği, bunların şehit sayısını arttırdığı ve üç ayda bir değişen birliklerle bu mücadelenin sağlıklı bir şekilde yürütülemeyeceği, dolayısıyla terörle mücadeleyi profesyonel askerlerin üslenmesi gerektiği konusunda bir tartışma sürüyor. Siz de geçenlerde yaptığınız bir açıklamada bir gazeteciye yaptığınız sohbette biz galiba profesyonel ordu konusunda düşüncelerimizi ya tam olarak anlatamıyoruz ya da bazıları anlamak istemiyor demişsiniz. Nedir tam anlamıyla anlaşılmak durumunda olan gerçek?

 

      Orgeneral İlker BAŞBUĞ : Bu sorunuz için de teşekkür ediyorum Sayın Dündar. Çünkü hakikaten burada bizim de belki anlatımda eksikliğimiz olabilir. Şöyle ifade edeyim bir kere yani şimdi Türk Silahlı Kuvvetleri’nde profesyonelleşme deyince ne anlayacağız. Herhalde bu noktadan hareket etmemiz doğru. Şimdi Türk Silahlı Kuvvetleri’nde profesyonelleşme deyince zaten subay profesyonel astsubayınız bir meslek ama biz meslek olarak kabul etmiyoruz. Onu da düzelttim. Çünkü biz hakikaten askerliği bir yaşam tarzı olarak kabul ediyoruz. O da ayrı bir konu ama elbette profesyonel bir meslektir, yani ne demek profesyonel meslek? Yani neticede yaptığınız iş için bir maddi

 

      Uğur DÜNDAR : Karşılık alıyorsunuz.

 

      Orgeneral İlker BAŞBUĞ : Karşılık alıyorsunuz. Yeri gelmişken onu da ifade edeyim. Bu meslekte bu yaşam tarzında her şeyi siz maddiyatla ölçerseniz bu meslek niteliğini özellikle Türk Ordusu niteliğini kaybeder ben ona da karşıyım.

 

      Uğur DÜNDAR : Yani Gediktepe’de verilen o kahramanca mücadelenin karşılığını hiçbir parayla izah edemezsiniz.

 

     Orgeneral İlker BAŞBUĞ : Hayır ölçemeyiz, şimdi peki nedir bu profesyonel, ne anlayacağız? Şimdi bu profesyonellik deyince anlaşılması gereken konu şu. Türk Silahlı Kuvvetleri’nde erbaş ve er olarak askerlik hizmetini yapan Mehmetçiklerimiz var. Mecburi askerlik var ve elbette bir kısmı ne yapıyor bu görevlerini erbaş ve er olarak yapıyor. Yani kıta çavuşu, kıta onbaşısı, kıta eri dediğimiz grup. Ne kadar bunlar Türk Silahlı Kuvvetleri’nde, yanılmıyorsam 430 bin civarında toplam. Şimdi biz yani Silahlı Kuvvetleri 1980’lerin ortasından itibaren ben öyle hatırlıyorum bu kıta çavuşu, onbaşısı özellikle bunların bir kısmını uzmanlaştırma uzman personele çevirmek için 1980’lerin yanılmıyorsam 80’lerin ortasında başladık. Özellikle tank şoförleri gibi kritik görevde olanları. Bu proje yani bir noktada profesyonelleşme demek ki 80’li yılların ortasında başlamış. Bu profesyonelleşme adı altında almış olduğumuz kişilere ise biz ne diyoruz? Uzman Çavuş. Şu anda ne kadar uzman çavuşumuz var diye sorarsanız Silahlı Kuvvetlerde, 60 bine yakın Uzman Çavuş var. Bunların bir kısmı Güneydoğu’da bir kısmı Batı’daki birliklerde. Şimdi özellikle iki yıl evvel dedik ki terörle mücadelede teröristlerle en yakın temasta bulunacak birlikler nelerdir? Komando Tugaylarımız. Kara Kuvvetlerinin beş tugayı var, Jandarma Genel Komutanlığı’nın bir tugayı var. Dedik ki bu beş tugayı artı jandarmayla altı, tamamen bunları Uzman Erbaşlarla teçhiz edelim orada kıta çavuşu yani mecburi askerlik kapsamında askere gelen personel bulunmaz. Ne zaman başladık, 2008’de başladık ve bu noktaya getirebilmemiz için bu beş tugayı bizim yaklaşık beş bin civarında hatta altı bin civarında komando uzman çavuşa ihtiyacımız vardı. Tabi Komando Uzman Çavuşu da hemen bulamazsınız yani her önünüze geleni efendim alın Komando Uzman yapın mümkün değil. Fiziki yetenek, sağlık vesaire. Şimdi biz bu projeyi bitirdik. Bunu bir kere herkes doğru anlasın. Ağustos işte önümüzdeki bir ay kaldı. Ağustos ayının sonunda altı komando tugayımız da muharip unsurlar olarak esas teröristle mücadele edecek artık kıta erbaş onbaşısı falan kalmayacak hepsi uzman. Bu bitiyor, birinci konu bu. Bunu belki net anlatamıyoruz. Ondan sonra bu projeyi tamamladık bitiyor dedik ki acaba özellikle iç güvenlik harekâtında bu uzmanlaşma konusuna devam edelim. Önceliği nereye verelim? Baktık, değerlendirdik son gelişmeler dedik ki sınır birliklerimiz var. O halde ikinci ana proje olarak sınır birlikleri ile başlayalım uzmanlaştırmaya. Onunda hesabını yaptık. Tabi yalnız Irak hududuna öncelik verdik. Irak hududundaki sınır birliklerinin uzmanlaşması için yani tam uzman personelle teçhiz edilmesi, donatılması için ise yaklaşık 10 bin üzerinde uzmana ihtiyacımız var. Şimdi bununla ilgili bir kanun çıkacak onların hazırlığına girdik ve bu tabi bir temin programı çerçevesinde bu da hemen bir yılda belki olabilecek bir süreç alacak ama mümkün olduğu kadar kısa süreçte bunu tamamlamaya çalışıyoruz. Dolayısıyla bu proje de tamamlandıktan sonra özellikle komando tugaylarımız artı sınır birliklerimiz profesyonelleşmiş olacak o anlamda. Yani orada artık mecburi askerlik olarak askerliğini çavuş, onbaşı er olarak yapacak personelimiz orada görev almayacak. Bizim şimdi profesyonelleşmeden kastettiğimiz bu. Ama şimdi yeri gelmişken bir noktayı daha ifade etmemiz lazım. Bakın ben bir rakam verdim. Dedim ki, Türk Silahlı Kuvvetleri’ndeki toplam erbaş ve er mevcudu 430 binler civarında. Şimdi bir bazen bazıları bunu yanlış değerlendiriyor. Yani Türkiye Cumhuriyeti kalksın Türk Silahlı Kuvvetlerinin tümünü yani bu 430 bin erbaş ve eri profesyonel uzman haline getirsin. Hem doğru değil bakın bunu iyi anlayalım doğru değil. Artı mümkün de değil. Niye doğru değil? Türkiye’de askerlik mesleği askerlik bir vatan borcu. Türk Ordusu’nun esas bel kemiğini Mehmetçik oluşturuyor. Biz Mehmetçik’in yerini hiçbir şeyle dolduramayız. Bugün dünyada yabancı kime sorsanız Türk Ordusu deyince size kimi söyleyecek?

 

      Uğur DÜNDAR : Mehmetçik.

 

      Orgeneral İlker BAŞBUĞ : Mehmetçik. Bizim en büyük gücümüz. Şimdi Türk Ordusu’nu Türk Ordusu yapan, artı ordu ile milleti birleştiren entegre eden askerlik. Dünyanın neresinde var askere davul ve zurna ile gönderilen nerede var? Şimdi siz eğer bu sistemle oynamaya kalkarsanız bu fevkalade yanlış ve kesinlikle katılmıyorum. Doğru olmaz. Bu bizim tarihi devlet asker millet ananemizi kökten sarsar ve samimi olarak söylüyorum Ordu ile Millet arasındaki bağı da kopartır. Ben böyle bir şeyin bir kere prensip olarak doğru olduğunu kesinlikle düşünmüyorum. İki, bunu maddeten de bütçeyle de karşılamanız hayali olur. Ama bu demek değil ki Türk Silahlı Kuvvetlerinin bu 400 bin içinde gerçekten uzman personelle doldurulması gereken görevlerin ki öncelikle terörle mücadele alanına bakmamız lazım. Çünkü orada önemli bu konu, onlar üzerine elbette çalışmalıyız. İşte önümüzdeki sınır güvenliği hudut birliklerini bitirdikten sonra diğer birliklere atlayabilir miyiz, bir bölümüne atlayalım elbette bu doğru ama Silahlı Kuvvetlerin, Türk Silahlı Kuvvetlerinin tümünün profesyonel yani Mehmetçiğin ortadan kaldırılmasını kimsenin ne yüreği ne vicdanı kabul eder. Ben buna kesinlikle katılmıyorum. Komando birliklerindeki uzmanlaşma doğrudur. Başta bizim burada bazı tereddütler oldu ama en son Sarıyaprak’ta Komando Bölük Komutanı’nın Yüzbaşı Hakan’ın söylediği çok önemli belki o da basında çıktı mı bilmiyorum dedi ki “Komutanım dedi uzmanlaşmanın faydasını ben burada gördüm.” dedi. “Görüyoruz” dedi. O birlikler için elzemdir, hudut birliklerimiz için elzemdir, bazı kritik görevler için elzemdir. Örneğin, efendim bir milyon dolarlık veya rakamı yanlış söylemeyeyim çok değerli bir aracı, tankı bırakıyorsunuz tank şoförüne. Tank şoförünün belirli eğitim süreci yani çok ciddi, onları tabi ki profesyonelleştirelim. Ama Mehmetçik bizim her şeyimiz.

 

      Uğur DÜNDAR : Sayın Genelkurmay Başkanı yine son günlerin bir tartışmasına sözü getirmek istiyorum. Sayın Başbakan Gediktepe’de 11 şehit verdiğimiz sipere sizinle birlikte gitti. Oradaki askerlere moral verdiniz. Ancak oradaki fotoğraf kamuoyuna yansıyan fotoğraf daha sonra yine karargâhın açıklaması doğrultusunda askeri gereklilik gereği çömelerek verildi. Fakat daha sonra Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu da aynı mevziye gitmek istediğini ve orada ayakta fotoğraf çektirebileceğini söyledi. Siz Sayın Kılıçdaroğlu’nun bu talebini uygun karşıladınız ve kendisi ile birlikte yine sınır bölgesine gittiniz. Ancak bu kez Şırnak’ta yine bir siperde fotoğraf çektirildi. Fakat bu fotoğraflar ayakta çektirildi. Bu da kamuoyunda çeşitli değerlendirmelere neden oldu. Sizin bu konudaki değerlendirmenizi merak ediyorum.

 

      Orgeneral İlker BAŞBUĞ : Aslında bu soruyu sormasaydınız daha iyi olurdu ama çünkü gerçekten ben bu konudaki tartışmaları anlamsız buluyorum. Hayretle de karşılıyorum ve bazen de üzülüyorum. Ama sorduğunuz için tabi ki cevap vermeye çalışacağım. Şimdi birincisi Gediktepe. Gediktepe’deki olay yanılmıyorsam 19 Haziran’ı 20 Haziran’a bağlayan gece oldu. 20 Haziran’da biz bölgeye gitmenin yararlı olacağını düşündük. Sayın Başbakan ile de görüştük o da uygun olacağını ifade ettiler. İlk önce programı ben tabi bölgedeki komutanlarla görüştüm önceden ama bizde bir usul vardır bu da aslında terörle mücadelenin en önemli noktalarından birisidir. Bazen gideceğimiz yeri uçakta söyleriz. Helikoptere bindiğimiz zaman söyleriz. Çünkü bir noktada güvenlik de önemli. Cesaret elbette cesaret, cesaretin olduğu yerde cesareti de gösterir herkes ama güvenlik tedbiri almanız gereken yerde tedbir almamak cesaret değil hatadır. Programı görüştük arkadaşlarla, ilk başta Cumartesiydi olay Cuma’yı Cumartesi’ye bağlayan gece oldu. Cumartesi yanılmıyorsam bu konuları konuştuk Pazar günüydü. Belki tarihleri karıştırabilirim ama ben öyle hatırlıyorum. Bölgedeki komutanlarla görüştüğümüzde Gediktepe’ye gidip gidemeyeceğimiz konusunda bir bölgedeki komutanları yokladım. Bakın çok açık söylüyorum. Pek olumlu olmayacağı, güvenlik nedeniyle ifade edildi. Ben de fazla üzerinde durmadım. Dolayısıyla biz o günkü program uygulamasında Van’da ilk önce şehitlerimizin cenaze törenine katıldık. Sonra, Gediktepe’deki birliğin bağlı olduğu Tekeli bölgesindeki Tabur Karargahına gittik ve bu ana kadar Sayın Başbakanın da Gediktepe’ye gidileceği yönünde hiçbir bilgisi yoktu. Ama ben o bölgeye indikten sonra özellikle bizzat Gediktepe’de o geceyi geçiren Tümen Komutanı da Tekeli’ye geldi bizi karşılamaya. Ona sordum dedim ki Gediktepe’ye gidebilir miyiz? Çünkü önemli olan şu, Gediktepe’nin tam çok yakınına gelmişsiniz. İnsan psikolojik olarak Gediktepe’ye gidip oradaki o kahraman Mehmetçiklerle bir beraber olmak istiyor, gönlümden geçiyor, istiyorum ama tabi ki güvenlik de çok önemli. Tümen Komutanına sordum. Tümen Komutanı dedi ki komutanım gidebiliriz. Ben Sayın Başbakana orada söyledim. Efendim tamam Gediktepe’ye de gidebiliriz. Çok iyi olur dedi, memnun olurum dedi ve hatta biz Gediktepe’ye tek helikopterle gittik. Çünkü başka Bakanlar var, diğer şeyler var. Ben vardım, Sayın Başbakan vardı yanılmıyorsam Kara Kuvvetleri Komutanını aldık bir de yanımıza bir de.

 

      Uğur DÜNDAR : Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Enis Berberoğlu.

 

      Orgeneral İlker BAŞBUĞ : Ha bir de o da iyi bir gazetecilik örneği yaptı o da ayrı bir şey. Onu da bu vesile ile ifade edeyim. İnanın bizimle hiç bağlantısı yok. Hiçbir bağlantısı yok.

 

      Uğur DÜNDAR : Ben çok büyük gazetecilik başarısı ve gayreti olarak değerlendiriyorum.

 

      Orgeneral İlker BAŞBUĞ : Kendisi Şemdinli’ye gelmiş oradan bizim haberimiz oldu. Şemdinli’ye geldi, karakola gitmek istiyorum. O zaman Sayın Berberoğlu’na gel dedik Tekeli’ye.

 

      Uğur DÜNDAR : Ben bir kez daha kutluyorum meslektaşımı

 

      Orgeneral İlker BAŞBUĞ : Gediktepe’ye gittik. Gediktepe neresi? Gediktepe bir üs bölgesi. Sınır hattında sıfır sınır hattı. Mezar Gediği diye bir yer var. Şimdi coğrafya çok önemli. Gediktepe ile aradan bir çay dere akıyor hemen akabinde sırtlar var yani Irak ve bizim bulunduğumuz yerle karşı sırtlar arasındaki yüksekliğe irtifaya baktığınız zaman karşı sırtlar hakim. 2801 rakımlı diye tepe var biz onu çok eskiden beri biliriz, oraya en hakim tepe ve mesafede de keskin nişancıların atış menzilinde. Şimdi biliyorsunuz bu tip olaylarda keskin nişancı en büyük riskli silahtır. 1500 metrede risk var. Bazen biz o yüzden şehit veriyoruz. Bir keskin nişancı tehdidi var. İki, Gediktepe iki senedir işgal ettiğimiz ve birlik bulundurduğumuz bir yer. Yani fazla tahkim edilmiş vesaire değil. Artı oraya biz ani bir gidiş olduğu için önceden de açık ve samimi söylüyorum önceden tedbir alacağımız önlem alacağımız bir şeyde yoktu, ama biz özellikle ben öyle düşündüm. Sayın Başbakanımız da aynı düşüncede. Önemli olan bizim oraya gidip belirli bir risk alıp oradaki Mehmetçiklerle beraber olmamız önemli ve oradaki şartlar elbette hedef, boy hedefi olmanız çok yanlış olur doğru değildir. Orada gereklilik o idi. Şimdi ayrıca bir de Gediktepe’de olay olmuş tabi olayla bağlantılı bir yere gidilmesi önem arz ediyor. Bakın dün Sayın Dündar, burada da önemli bir nokta var. Acaba komutanlar her olay yerine gitmeli mi? Faydası da var mahsuru da var. Biz bunları yaşayan bilen insanlarız. Siz şimdi bir olay yerine gittiğiniz zaman bir noktada tabi bir de medya kamuoyu varsa, o terör örgütünün bir noktada şeyini şey yapıp propagandasına alet oluyorsunuz. Bu mahsurdur, doğru. Ama bunun yanında orada gerçekten kahramanca mücadele eden şehit olan personelle beraber olmak da çok önemli. Moral, bir de tabi üçüncü olarak konu bir noktada olayın nasıl olduğunu biraz daha birinci ağızlardan duymak. Şimdi bunu bir kere böyle noktalayalım olayı. Ondan sonra Sayın Başbakan’ın aslında keşke diğer parti başkanlarımız da bölgeye gitse diye, biliyorsunuz kendileri söylediler. Sonra bir vesileyle Sayın Kılıçdaroğlu ile bir yerde karşılaştık. Böyle bir şey olduğunu eğer arzu ederlerse kendilerini de bölgeye götürebileceğimizi söyledik. Kendileri çok mutlu olurum dedi memnun olurum dedi ve tabi bir noktada bölge yine hassasiyetini koruyor. Güvenlik noktalarını bir noktada unutmamamız lazım. Doğrudur Sayın Kılıçdaroğlu’na nereye gideceğini havaalanında söyledik.

 

      Uğur DÜNDAR : Onun gittiği bölgede güvenlik açısından aynı riskleri taşıyan bölge midir?

 

      Orgeneral İlker BAŞBUĞ : İfade edeceğim. Şimdi aslında kimse bilmiyordu. Çok kimse de bilmiyordu Ordu Komutanı, ben işte Kuvvet Komutanı dışındaki yapacağımız programı da kimse bilmiyordu. Bunların böyle olması lazım. Tabi bir gün evvel bu efendim Doğanköy Sarıyaprak olayı olmuş. Bizim için çok önemli bir olay. Bizim için çok önemli bir olay. Evet şehit vermişiz ama bir tarafta da orada gerçekten çok önemli bir başarı da var. O zaman ben bu gezinin Doğanköy’den başlaması ve Sarıyaprak bölgesindeki üs bölgesinin ziyaret edilmesinin günün şartları açısında en doğru hareket olduğunu düşündüm ve elbette yani şimdi bir yerde bir olay olmuş, siz oraya gidip öbürü bir başka yere gitmenizin aslında bir anlamı var mı? Yok, çünkü orada olmamız lazım. Gittik, Doğanköy’e gittik. Doğanköy Eruh’a bağlı bir köydür ve Siirt’in o bölgede güneydeki en son yerleşim yeri. Doğanköy çok önemli bir köy. Doğanköy’ün insanı çok kahraman. Ben eskiden de tanıdığım, devletine bağlı, inanın devletine sonuna kadar bağlı bir köy. Bugüne kadar 23 tane geçici köy korucusu şehidi vermişler. Bakın bir köyden, 23 tane şehit vermişler, iki tane de asker. Şimdi askerin bazen talih, şans değil mi? Şimdi Doğanköylü bir asker galiba Batı’da askerliğini yapıyor. Bu da acı ama enteresan bir olay. İzine geliyor Doğanköy’e. İzinli çocuk ve izine geldiği an Doğanköy civarında bir çatışma oluyor oraya gidiyor ve orada şehit oluyor. Bazen de kadere inanmak lazım. Denir ki yani işte bakın iki de asker şehidi var. Doğanköy’e gittik Doğanköy’de vatandaşlarımızla beraber olduk. Onlara başsağlığı diledik. Geçici köy korucuları bu terörle mücadelede çok önemli. Elimiz kolumuz herşeyimiz. Yani geçici köy koruculuğu sistemi bizim için hayati. Efendim geçici köy korucuları içinde hata yapanlar olabilir mi? Canım olabilir eleyin ama üç beş on kişi hata yaptı diye, geçici köy korucularının tümünü suçlamak fevkalade yanlış. Çok yanlış. Ayrıca tabi geçici köy korucularının bu terörle mücadelede çok önemli bir sembolik anlamı da var. Bu geçici köy korucularımız kim?

 

      Uğur DÜNDAR : Kürt vatandaşlarımız

 

      Orgeneral İlker BAŞBUĞ : Evet, kime karşı mücadele ediyor?

 

      Uğur DÜNDAR : Terör örgütü.

 

      Orgeneral İlker BAŞBUĞ : Neye karşı mücadele ediyor? Bu, neyi gösteriyor?

 

      Uğur DÜNDAR : Demek ki aidiyet bütün Kürt vatandaşlarımız için söz konusu değil terör örgütü ile

 

      Orgeneral İlker BAŞBUĞ : Aynen. Ayrıca PKK terör örgütünün bütün Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olup Kürt kökenlilerin hepsini de temsil etmediğini biliyoruz. Ama bu nokta bu da çok önemli, şimdi PKK’ya sorsanız en birinci hedefiniz nedir? Arzu ettiğiniz belki şöyle bir soru sorsanız bir şey isteyin benden ne isterseniz dense ne diyecektir size biliyor musunuz? Geçici köy korucu sistemini kaldırın. Bu kadar önemli. Orada beraber olduk, sonra Sarıyaprak üs bölgesine gittik. Sarıyaprak üs bölgesi sınır hattında değil. Bir kere bazen basında da yanlış değerlendiriyorlar. Sarıyaprak üs bölgesi Doğan Köyüne bir buçuk, iki kilometre mesafede bir arazi parçası.

 

      Uğur DÜNDAR : Ama sızmaların olabileceği bir yer.

 

      Orgeneral İlker BAŞBUĞ : Olabilir ama arazi yapısı orada farklı, yani terör her yerde olabilir ama oradaki arazi yapısı çok farklı. Ondüleli bir arazi vesaire de, ayrıca oldukça da güvenlik tedbirleri de alınmış bir yerdir orası. Orada bu çatışmaya giren personelle beraber olduk. Onlarla görüştük. Tabi çok iyi oldu. Niye iyi oldu? Bir, elbette de oradaki personelimize moral verdik ama onlar bize en büyük morali verdi. En büyük morali onlar verdi. Bana Yüzbaşı Hakan dedi ki, komutanım bize güvenin dedi, bize inanın dedi. Benim için her şey o, benim için her şey. Sayın Kılıçdaroğlu özellikle Sarıyaprak’daki bulunduğumuz sürede Türk Ordusu’nun bu mücadeleyi nasıl yürüttüğüne gözleriyle tanık oldu. Ayrıca, ben de takip ettim. Bir iki yerde de buna açık ifade etti. Türk askerinin subayı, astsubayının, uzmanının, erbaş ve erin ne kadar üstün moralli olduğunu gözleriyle gördüler. Sayın Önder Sav da vardı bizimle beraber. Bu bizim için çok önemli. Oradan Gürvil noktasına gittik. Gürvil neresidir? Gürvil, Şırnak bölgesidir, siz gittiniz mi Gürvil’e?

 

      Uğur DÜNDAR : Hayır, gitmedim. Gürvil’e gitmedim.

 

      Orgeneral İlker BAŞBUĞ : Orası çünkü çok oldukça eski bir hudut üzerindeki üssümüzdür. Türkiye – Irak sınırı üzerinde Şırnak bölgesinde Gürvil tabi eski bir üssümüzdür. Oradan bütün Irak’ı görüyorsunuz Kuzey Irak’ı görüyorsunuz ve coğrafya olarak Gürvil hâkim bir arazi parçasıdır. Yani karşı taraf Irak daha bize rakım olarak daha az genel anlamıyla Gürvil de her yerde olabilir tabi bunu yanlış ifade etmek istemiyorum ama, Gürvil de bir keskin nişancı tehdidi, riski bir Gediktepe’yle mukayese edilmez. Gürvil’de de askeri gereklilik öyle davranmayı icap etttirseydi elbette biz onu teklif ederdik ve Sayın Kılıçdaroğlu’nun onu ben farklı düşüneceğini de zannetmiyorum. Çünkü güvenlik, emniyet önemli. Gürvil böyle bir yer, oraya gittik sonra kendisini Çukurca’ya götürdük. Çukurca’dan da Zap Vadisi üzerinden Van’a dönerek o günkü ziyaretimizi tamamladık. Bence bu ziyaret çok yararlı ve faydalı olmuştur ve Kılıçdaroğlu da aynı şeyleri bize de ifade etti, ayrılışında. Elbette coğrafyayı gördüler bölgeyi gördüler, Türk askerini gördüler, Türk askerinin bu mücadeleyi ne kadar kararlılıkla ve moral üstünlüğüyle yerine getirdiğini gördüler. Bu bizim için önemli. Çünkü bu mücadele de bizim en büyük gücümüz Türk halkı. Türk Halkı’nın bize güvenmesi, bize destek vermesi, bize inanması çok önemli. Bir ana muhalefet partisi başkanı Sayın Kılıçdaroğlu ve Türkiye’de önemli bir makamı, önemli görev ve sorumlulukları olan bir kişi. Kendisinin o bölgede olması, bizlerle beraber olması inanın bizleri çok mutlu etti, memnun etti, kendisinin de aynı düşüncelerde olduğunu biliyorum. Bu vesileyle tabi bir mesaj da vermem gerekirse artık bu tartışmaya son verilsin lütfen yeter.

 

      Uğur DÜNDAR : Peki, Sayın Genelkurmay Başkanı siz göreve başladığınız yani Genelkurmay Başkanı olduğunuz tarihten bu tarafa hep darbelere karşı olduğunuzu vurguladınız ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin darbe yapmayacağının altını çizerek kamuoyuna bu mesajları verdiniz. Fakat sizin yine Genelkurmay Başkanlığı döneminiz sürekli olarak darbe iddialarının, Ergenekon iddianameleriyle gündemde tutulduğu, pek çok Silahlı Kuvvetler mensubunun tutuklandığı bazı emekli Silahlı Kuvvetler mensuplarının generallerinin yine tutuklandığı bir süreç olarak gelişti. Şimdi bir araştırma yaptım ve şöyle bir arşivde yazı karşıma çıktı. Bir gazeteci şöyle diyor, 28 Ocak 2008 tarihinde darbe planı için neden 2009 seçildi? Şimdi 2009 sizin Genelkurmay Başkanlığı döneminizin birinci yılının ikinci yarısı gibi bir tarihe denk geliyor ve bakıyorum bu iddia edilen süreçte de sürekli olarak Türk Silahlı Kuvvetleri darbe planlarıyla ve darbe girişimleriyle itam edilmiş, çeşitli soruşturmalar yapılmış, operasyonlar yapılmış, iddianameler gündeme getirilmiş ve az önce söylediğim, tutuklamalar gerçekleşmiş. Siz, sizin döneminizle ilgili böyle bir spekülasyonun ne için yaratıldığını herhalde uzun uzun düşünmüşünüzdür ve bu soruya en sağlıklı cevabı herhalde siz verebilirsiniz, onun için size soruyorum, sizin döneminiz bir darbe dönemi olarak mı planlandı?

 

      Orgeneral İlker BAŞBUĞ : Bu bir kere bana büyük bir iftira yani bu ne biçim bir iştir yani benim diyor ki 2009 yılında ben Genelkurmay Başkanı oluyorum olacağım veya 2009 yılının efendim ikinci döneminden itibaren planlar benim üzerimeymiş ve benim dönemimde darbe olacakmış. Çok ciddi bir iftira. Yani bu bir kere bunu kesinlikle reddediyorum. Peki, o zaman bu yazıyı bir analiz etmek lazım. Biraz da şimdi bazıları diyebilir ki, ya gülüp geç bu ciddi alınacak bir şey değil. Olabilir saygı gösteriyorum ama bu eğer bu sorunun üzerinde bu yazının üzerinde bir buçuk yıl sonra ne olacak? Yazan tahmin eden bir yazı üzerine biraz düşünürsek bence iki şık var veya iki hareket tarzı var. Yani bir hakikaten birilerinin elinde bilmiyorum ki kimseyi de itham etmiyorum. Birilerinin elinde 2009 yılının ikinci döneminden itibaren darbe darbeye hazırlık yönünde bazı faaliyetler olacağına yönelik bilgiler var. Ne zaman 2008 Ocak olabilir mi? Bu faraziye durumu varsayımı kabul edelim ki, evet. O zaman herhalde bir ciddi devlette yapılması gereken nedir. Bu bilgilerin Türk Silahlı Kuvvetlerinin komuta kademesi tabi dönemin Genelkurmay Başkanı’yla ne yapılması lazım paylaşılması lazım. Efendim bizde bakın böyle böyle bilgiler var. Buyurun hep beraber hukuku da çalıştıralım sistemi de çalıştırılalım. Elbette böyle yanlış sapık düşüncelerde olanlar varsa onlara gerekli işlemi yapalım denilmesi lazım birincisi. Peki, ikinci ne olabilir? O zaman ikinci şıkta insanın aklına şu geliyor. Birilerinin elinde kimseyi itham etmiyorum tekrar. Çünkü bilmiyorum hakikaten Türk Silahlı Kuvvetlerine karşı bizim tabirimiz asimetrik psikolojik harekât artık anlamında kullanılabilecek. Bazı bilgiler bir şeyler var.

 

      Uğur DÜNDAR : Yani bir hazırlık mı yapılmış?

 

      Orgeneral İlker BAŞBUĞ : Alınmış bir şeyler yapılmış çizilmiş vesaire evet bu bilgileri herhalde onlar işte 2009’un ilk çeyreğinden sonra uygulamaya kamuoyuna duyurmaya veya hukuki süreçlerinin açılımında kullanmayı düşünüyorlar. Yani ben başka bir hareket, başka bir şey düşünemiyorum bu olayın içinde. Dediğim gibi gülüp geçebilirsiniz. Bu söylediklerime komplo teorisi de diyebilirsiniz. Hepsine saygı gösteriyorum. Peki 2009 Nisan’ından sonra biz neler yaşadık şimdi bir de ona bakalım. Bakın, 2009 Nisan ayının başındaki gazetelere bir bakın neler çıktı? Siz araştırmacı gazetecisiniz bulursunuz, söylememe gerek yok. Neler çıktı? Benim 14 Nisan 2009 Harp Akademilerinde yaptığım bir konuşma var. Bazılarını rahatsız etmiş olabilir.

 

      Uğur DÜNDAR : Bazıları derken?

 

      Orgeneral İlker BAŞBUĞ : Bazılarını rahatsız etmiş olabilir. Onu da tahmin edeceğinizi, bildiğinizi zannediyorum. 12 Haziran’a geldik.

 

      Uğur DÜNDAR : Orada cemaatlerle ilgili vurgularda da bulundunuz.

 

      Orgeneral İlker BAŞBUĞ : Evet konuştuk, hemen hemen her şeyi konuştuk.

 

      Uğur DÜNDAR : Terör konusunu değerlendirmişsiniz.

 

      Orgeneral İlker BAŞBUĞ : Ben şunu da bu vesileyle ifade edeyim. Ben bakın, 2010 bugün 4 Temmuz Genelkurmay Başkanlığı dönemim için konuşuyorum. İlk görevi aldığım gün 27 Ağustos mudur, 25’midir hatırlamıyorum. O günden bu güne kadar ne söylediysem, ne yaptıysam arkasındayım, kelimesi, virgülü. Veremeyeceğim hiçbir hesap da yok. Kimse beni başkalarıyla karıştırmasın. Dün bunu söylüyor, bugün bunu söylüyor kesinlikle, dün ne söylediysem bugün aynen arkasındayım. Bazen üzülüyorum, efendim biz bir slogan geçen sene kullandık. 30 Ağustos “Güçlü Ordu Güçlü Türkiye”. Bunu benim değiştirebileceğimi düşünenler, düşünebilenler hayal edebilenler ne beni tanıyor, ne Silahlı Kuvvetleri tanıyor. Öyle bir şey söz konusu değil. Onu da söylemiş olayım. Ha ben tekrar şunu diyorum, ben bu görevde ne söylediysem ne yaptıysam hepsinin arkasındayım.

 

      Uğur DÜNDAR : 2009’u değerlendiriyorsunuz.

 

      Orgeneral İlker BAŞBUĞ : Geleceğim oraya geleceğim, arkasındayım. Daha geriye gidebilirim. Meslek hayatımın subay olarak 48’inci yılındayım, yarım asır 62’de mezun oldum. Bir genç Asteğmen olarak piyade Asteğmen olarak, sizde piyadeydiniz değil mi?

 

      Uğur DÜNDAR : Evet.

 

      Orgeneral İlker BAŞBUĞ : Piyade Asteğmen olarak Türk Ordusu’na katıldık 63’te.

 

      Uğur DÜNDAR : Ben yedek subaylığımı yaparken, yani ben Asteğmen veya Teğmenken siz de muvazzaf Teğmen veya Üsteğmendiniz.

 

      Orgeneral İlker BAŞBUĞ : Siz ne zamandı?

 

      Uğur DÜNDAR : Ben 1965 – 67 arasında yaptım.

 

      Orgeneral İlker BAŞBUĞ : Şimdi birde orada bir çelişki yaşadık biz 63’te kıtaya gittik Asteğmen, o zaman Asteğmenlik bir yıldı galiba yanlış hatırlamıyorsam. Şimdi yedek subaylar Teğmen olmuş. Biz sanki bir öyle, biz Asteğmenken böyle efendim yedek subaylara teğmen olanları da vardı. Her neyse, 62, 2010 48 yıl, 48 yılda ne yapmışsam daha genişleteyim, yaptığımın, söylediğimin, her attığım adımın arkasındayım. Veremeyeceğim hiçbir hesap yok. Bizim için önemli olan görevimizi, şerefimizle, onurumuzla tamamlayıp gönül huzuruyla ayrılmak, bunu da parantez içinde ifade ettikten sonra şimdi gelelim yine olaya dönelim. 12 Haziran 2010, 2009 ne oldu? Bir gazetede, malum gazetede bu irtica ile eylem planı çıktı. 12 Haziran 2009 orada tabi ilginç bir nokta var. Bu planın gazeteye polis tarafından servis edildiği açık, soruşturma açıldı çünkü.

 

      Uğur DÜNDAR : Belgeli.

 

      Orgeneral İlker BAŞBUĞ : Bu soruşturma açıldı. Soruşturmanın da ben ne olduğunu merakla da bekliyorum bakın açık. Ayrıca bunun böyle.

 

      Uğur DÜNDAR : Manşet olarak Adalet ve Kalkınma Partisiyle Fethullah Gülen’i bitirme planı dediği başlangıçta. Sonra da irtica ile eylem planına dönüştü.

 

      Orgeneral İlker BAŞBUĞ : Doğrudur. Ondan sonra bir süreç geçti işte o süreçlerde onlara geri dönmek istemiyorum. 2009’a geldik bir ihbar mektubu çıktı. Bir subay yazmış. Olabilir bizden de yanlış adamlar çıkabilir. Ben onu da yani şunu da söyleyeyim. Türk Silahlı Kuvvetleri büyük bir kurum. 700 bin kişi Türk Silahlı Kuvvetlerinin içinde hiç yanlış yapan adam çıkmaz. Hayır, efendim bizden de çıkabilir. Önemli olan, önemli olan, çıkanı bulup gereğini yerine getirmek. Bir ihbar mektubu ortalığı, hatırlıyorsunuz yıkıldı ortalıklar. Hani ihbar mektubu yazan, çizen araştırılıyor bir şey bulamadılar. Bulunmasını istiyorum. Benim şeyim de değil yani bu tamamen adli makamlara düşen bir konu. Arkasından Aralığın yanılmıyorsam evet Aralık falandı bu Cizre’de 90’lı yıllarda meydana gelen olaylar Albay Cemal Temizöz olayı çıktı. Arkasından Poyrazköy olayı çıktı, biraz arkasından Deniz Teğmenlerini ilgilendiren olay çıktı, komutanlara suikast. Şeyde çok tabi ithamda Deniz Kuvvetleri’ni çok rencide etti bu ve bu konuyla ilgili iddianameye bakarsanız evet iddianame içinde bu cümle var. Fakat önemli olan iddianamenin en sonunda suçlanan kişilere, yüklenen kişilere yüklenen suçlara bakmamız lazım. Evet, içeride geçiyor böyle cümleler ama şeye baktığınız zaman iddianamenin sonucunda savcının işte efendim Türk Ceza Kanununa göre; şu, şu, şu suçtan dolayı şunun mahkemeye sevk edilmesini istiyorum. Suikast olayı yok orada, suikasttan dolayı veya suikast planlamasından dolayı bu genç Teğmenlerin ceza kanununa girer, Türk ceza kanununa girer. O kanuna göre şu maddeden cezalandırılsın veya mahkemesi ibare de yok yani bu da tabi ayrı bir konu. Kafes eylem planı, günlerce, aylarca meşgul etti. Kovuşturma safhasında devam ediyor. Geçenlerde, üç kişi Kafes Eylem Planından üç muvazzaf personelim tutuklu. Savcı bunların tutuksuz yargılanmasını istedi ama nedense mahkeme heyeti reddetti. Bunun arkasından, Aralık yine geliyoruz, bir Erzincan – Erzurum olayı çok konuştuk.O konuda biz de düşüncelerimizi ifade ettik. Onun için detayına, şeyine girmek istemiyorum.

 

      Uğur DÜNDAR : Balyoz Darbe Planı.

 

      Orgeneral İlker BAŞBUĞ : Ona gelmeden bir olay daha var, bir olay daha var.

 

      Uğur DÜNDAR : O kadar çok oldu ki bende karıştırıyorum.

 

      Orgeneral İlker BAŞBUĞ : Evet, bir olay daha var. Çukurambarlar olayı diye kamuoyuna geçen kozmik oda Çukurambarlar.

 

      Uğur DÜNDAR : Suikast iddiası.

 

      Orgeneral İlker BAŞBUĞ : Evet, Aralık’ta çıktı.

 

      Uğur DÜNDAR : Sayın Bülent Arınç’a suikast iddiası.

 

      Orgeneral İlker BAŞBUĞ : Evet, Aralık ayında çıktı bu iddialar. Hatta yılbaşı günü hatırlıyorsunuz alış verişe giden aşçıların olduğu bir araçta terörist olabilir diye el konuldu vesaire. Şubat’a geldik, 2010 Şubat 22 Şubat’tır. Bu Birinci Ordu Plan Semineri kapsamında karşılaştığımız durum. Şimdi yani şimdi biraz tuhaf geliyor bana bu işler. Yani bunların hepsi bir tesadüf mü? Bu kadar olay böyle peş peşe gelmesi, hakikaten bir tesadüf mü? Yoksa bilemiyorum ki yani bir yerde planlanıyor da böyle efendim arka arkaya kamuoyuna sunulan, yargı sürecine sunulan olaylar mı?

 

      Uğur DÜNDAR : Nerede planlandığına ilişkin bir bilginiz var mı?

 

      Orgeneral İlker BAŞBUĞ : Hayır, o konularda şimdi elimizde somut şeyler olmadan tabi bunları suçlama ama yani neticede birisi 2008 Ocak’ta diyor ki, 2009’un ikinci yarısından sonra bir yığın faaliyetler başlayacak, eylemler başlayacak, bu eylemlerde bir yani bu kelimeyi söylemek istemiyorum ama ne yapayım başka darbe hazırlamak, ortam hazırlamak diyor, olacak diyor ve bunlar oluyor, yaşıyoruz. Şimdi gerçekten ilginç bir durum, birileri de bunu bana izah etsin yani. Nedir bu yani? Bunlara biz bir komplomu diyeceğiz, bir planlı bir merkezden yönetilen faaliyetler mi diyeceğiz, ne diyeceğiz yani buna? Şimdi Sayın Dündar bu kapsamda tabi bir de elbette İstanbul 13’ncü Ağır Ceza Mahkemesi tarafından yürütülen dava var ben o ismi kullanmıyorum, anlıyorsunuz ne olduğunu zaten.

 

      Uğur DÜNDAR : Evet, siz kullanmıyorsunuz ama bütün kamuoyu kullanıyor. Mahkeme yasaklamış olmasına rağmen Ergenekon davası.

 

      Orgeneral İlker BAŞBUĞ : Bir de o var. Şimdi bugüne kadar benim 71 muvazzaf subayım tutuklandı. Bugün itibariyle 53’ü tahliye oldu. Şu anda 18 muvazzaf personelim tutuklu. Tabi bir de emekli personelimiz var. 43 tane emekli personel tutuklandı, 29’u tahliye edildi, 14’ü hala tutuklu. Şimdi tabi burada biraz vicdani hareket etmemiz veya biraz objektif olmak. Efendim, Genelkurmay Başkanı olarak sadece siz muvazzaf ve emekli personeli mi düşünüyorsunuz, bir de sivillerden var. Şimdi açık söylüyorum kimse ne anlarsa anlasın, vallahi o da şey değil. Şimdi ben Profesör Haberal’a da aynı şekilde üzüntü duyuyorum.

 

      Uğur DÜNDAR : Bu arada intihar eden subaylar oldu.

 

      Orgeneral İlker BAŞBUĞ : O yarbayımız var. Evet, denizci yarbayımız intihar etti. Şimdi ben Haberal’a da aynı şeyi duyuyorum, sonra bu Balbay’a da aynı üzüntüyü duyuyorum. Burada yanlış anlaşılmayalım. Burada önemli üzerinde durduğumuz konu şu; yargıya elbette saygılı olacağız. Bizim burada esas üzerinde durduğumuz konu bu tutukluluk hallerinin uzun süre devam etmesi. Yoksa elbette yargı süreci devam edecektir ve Türk adaleti doğru kararı verecektir, bunda kimsenin tereddüdü yok ve güvenmemiz lazım. Yargı hepimiz için lazım ama bizi gerçekten burada esas düşündüren tutukluluk hallerinin çok uzun süreler alması, uzun sürmesi gerçekten bizi hepimizi rahatsız ediyor.

 

      Uğur DÜNDAR : Sayın Genelkurmay Başkanı ben sözünüzü kesmek istemiyorum ama…

 

      Orgeneral İlker BAŞBUĞ : Bilmem net ifade edebildim mi, yargılama süreçlerine müdahale etme gibi ne hakkımız var, ne yetkimiz var. Bu doğru da değil. Bir de suç o ayrı bir konu. Benim daha evvel basınla yaptığım bir iki konuşmada da ifade ettiğim, tutukluluk halleri niye bir ceza şeyi olarak düşünülsün. Tabi ilgili mahkemelerin, savcıların yetkisidir. Bütün üzerinde durduğumuz konu budur. Yani elbette tutuksuz olarak da soruşturma safhası da devam edebilir, kovuşturma safhası devam edebilir. Üstünde durduğumuz konu bu, bunun üzerinde sadece ben durmuyorum, bunun üzerinde Anayasa Mahkemesi Başkanımız da çok açık durdu, bütün hukukçularımız da çok açık duruyor. Dolayısıyla en önemli konu, tutukluluk hallerinin gerçekten çok uzun süreler sürmesi hepimizi rahatsız ediyor. Artı bir de hasta olanlar var. Bakın Tuğgeneral Levent Ersöz. Elbette mahkeme sonuçta onunla ilgili kararı mahkeme verecektir, o konuda hiçbir yorum yapamam, bir şey de söyleyemem. Ama Tuğgeneral Levent Ersöz’ün sağlık durumu hakikaten bizi de rahatsız ediyor. Hastanelerden hastanelere gidiyor, peki bu niye tutuksuz olamaz mı? Bilmiyorum yani ben olaya biraz açıkçası insani boyutlardan bakıyorum. Belki de denilebilir ki, efendim başka şeylerde söylenebilir ayrı bir konu ama tutukluk hallerinin gerçekten gereksiz ve hukuki şeylerin sağlam gerekçeleri olmadan uzun süre sürmesi bizi rahatsız ediyor, hepimizi rahatsız ediyor. Herhalde aynı düşünceleri siz de paylaşıyorsunuz.

 

      Uğur DÜNDAR : İnsani anlamda tabi.

 

      Orgeneral İlker BAŞBUĞ : Evet, elbette ama yargı elbette yargılama sürecinde suç işleyen varsa boynumuz…

 

      Uğur DÜNDAR : Suç işleyen varsa ona yargı karar verecektir ve hepimiz Türk yargısının vereceği karara saygı duymalıyız. Siz bahsettiğiniz için biraz açmak istiyorum. Başbakan Yardımcısı Sayın Bülent Arınç’a suikast yapılacağı iddiasından sonra Seferberlik Bölge Tetkik Başkanlığı’nda yani başka deyimle kozmik odada başlatılan aramalar, günler hatta haftalar sürmüştü. Kamuoyuna daha sonra bunun neticesi yansımadı. Bir iddianame de hazırlanmadı. Ne durumda, bir şey çıktı mı oradan Sayın Genelkurmay Başkanı?

 

      Orgeneral İlker BAŞBUĞ : Doğru, yani yerinde bir sual. Keşke bunu bazıları sizden önce sorsalar idi. Şimdi bu Çukurambar diye geçtiği için kamuoyuna Ankara Seferberlik Bölge Başkanlığı’yla ilgili bir konu. Ankara Seferberlik Bölge Başkanlığıysa Özel Kuvvetler Komutanlığı’nın bir parçası, Genelkurmay’a bağlı. Olay ne zaman çıktı? Aralık 2009’da çıktı. Olay basında o kadar çok yer aldı ki hatırlayın o günleri. Günler demiyorum, haftalar demiyorum, aylarca.

 

      Uğur DÜNDAR : Hep canlı yayınlar yaptık.

 

      Orgeneral İlker BAŞBUĞ : Bu süreçte gerçekten kamuoyunda büyük bir endişe yarattı. Çünkü bir iddia şey suikast iddiası ciddi bir iddia. Şimdi bu kamuoyunda gerçekten çok büyük bir endişe yarattı, kabul ediyorum. Burada bu iddia kapsamında Özel Kuvvetler ve Türk Silahlı Kuvvetleri ciddi bir ithamla karşı karşıya kaldı. Basına maksatlı yönlendirici, maalesef o süreçte de haberler sızdırıldı. Şimdi biz bu özellikle bu Çukurambarlar ismiyle anılan olay Ankara Seferberlik Bölge Başkanlığı’ndaki hâkim kararıyla yapılan, hâkim tarafından yapılan araştırmanın da bitmesini bekledik. O süreçte çok şeyler konuşuldu, onlara tekrar ifade, geri dönmek istemiyorum. Ondan sonra bakın Genelkurmay Başkanlığı’nın 22 Ocak 2010 tarihinde bir basın toplantısında bu konuya ilişkin bir açıklaması oldu, haftalık basın toplantısında. Orada biz dedik ki, bu olayı Askeri Yargının görev alanı bakarsak tabi ki adli yargının da alanı var doğrudur. Özellikle arama tutanağında nerede ki arama tutanağında neredeki arama tutanağı, Ankara Seferberlik Bölge Başkanlığı’nda tutulan tutanaktaki bilgiler doğrultusunda baktığımız zaman Ankara Seferberlik Bölge Başkanlığı’nın görev ve yetkileri dışında bir iş yaptığını düşünmüyoruz veya o noktada değiliz. Bunu söyledim. Kaç ay geçti?

 

      Uğur DÜNDAR : Altı aydan fazla bir süre geçti.

 

      Orgeneral İlker BAŞBUĞ : Altı aydan fazla süre geçti. Şimdi gerçekten bu olay Türkiye'nin gündemini neredeyse aylarca meşgul etti. Türk Silahlı Kuvvetleri’ni ciddi boyutta rahatsız etti. Yok, efendim kozmik odaya girilirdi, girilmezdi vesaire vesaire. Altı ay geçti, şimdi gerçekten bu kadar iddiaların ileri sürüldüğü ve çok kapsamlı bir konu olduğunu da zannetmiyorum. Bunun hızla sonuçlandırılmasını ilgili Cumhuriyet Savcılığı’ndan beklemek, istemek bizim bir hakkımız değil mi? Bu elbette bizim hakkımız olduğunu değerlendiriyorum. Bakın bu kadar süreç geçti, bu kadar yazıldı, çizildi vesaire edildi ama hala bu konunun ilgili 250’dir yine orada da özel yetkili savcılar tarafından bu konunun sonuçlandırılmamasını biz hakikaten biran önce sonuçlandırılmasını bekliyoruz, istiyoruz.

 

      Uğur DÜNDAR : O kozmik bilgilerin akıbeti ne oldu efendim? Size tekrar iade edildi mi ya da nerede o bilgiler şu anda?

 

      Orgeneral İlker BAŞBUĞ : Şimdi kozmik bilgilerle ilgili gerekli tedbirler alındı. Sadece şunu ben size ifade edebilirim, yani bu kozmik odada görevlendirilen hâkim tarafından yapılan araştırma ki o yaptı araştırmasını. Yani güvenlik boyutundan bir sorun değildir, gerekli düzeltmeler, gerekli tedbirler alınmıştır.

 

      Uğur DÜNDAR : Sayın Genelkurmay Başkanı, Genelkurmay Başkanlığı döneminizde karargâha ulaşan her şehit haberinin sizi derinden üzdüğünü, hatta uykularınızı kaçırdığını biliyoruz. Bunu geçenlerde bir gazeteciyle sohbetinizde bir kez daha ifade etmişsiniz. Üzüntümden uyuyamıyorum, uyuyamadığım geceler oluyor demişsiniz. Biz bu kutsal topraklar için hayatını kaybeden bütün şehitlerin aziz hatıraları önünde bir kez daha eğilerek şunu ifade etmek istiyorum. Tabi ki en büyük üzüntünüz bu, şehitler ama bunun dışında görev sürenizde sizi en fazla üzen olay neydi?

 

      Orgeneral İlker BAŞBUĞ : Sayın Dündar, şimdi biz askeriz bir kere onu düzeltmemiz lazım. Askerin üzülmeye hakkı yok. Asker üzüntüsünü yüreğine gömer ama görev başındaki asker ne üzüntüsünü yüzüne aksettirir, ne de yanındaki personele aksettirir.

 

      Uğur DÜNDAR : Ya da şöyle diyelim üzülürüz ama belli etmeyiz.

 

      Orgeneral İlker BAŞBUĞ : Hayır, kesinlikle asker hele komutan, onun için her zaman söylüyoruz, acılı çok anlar yaşadık, doğrudur. Acınızı yüreğinize gömeceksiniz, taş basacaksınız, dik ve metin olacaksınız. Hele astlarınıza üzüldüğünüzü göstermek kesinlikle doğru bir hareket tarzı değil. Nedir? Olayları takip etmek durumundasınız, o ayrı bir konu. Şimdi terörle mücadelede gerçekten olağanüstü bir durum içerisindeyiz. Daha önceki, sorularınıza verdiğim cevaplarda ifade ettiğim gibi her yerde eylem olma riski ve ihtimali var. Tabi ki acaba orada ne oluyor, bir şey olduğu zaman bu olayda bize düşen görev var mı Genelkurmay olarak, ne yapmamız lazım? Tabi ki, burada aslında Genelkurmay’ı çok ilgilendiren konular değil. Bize gelinceye kadar Tümen Komutanı, Kolordu Komutanı, efendim Ordu Komutanı, Kara Kuvvetleri Komutanı var ama elbette olayları yakın takip etmemiz lazım, izlememiz lazım. Gerekirse gerekli komutanlarla görüşerek, şey yapmamız lazım. Bu bizim sorumluluğumuz, elbette sorumluluğumuz. Onun için bu süreçte tabi ki gecenin belirli saatlerine kadar ayaktayız, görevimizin başındayız. Böyle olmamız lazım ve benim en uçtaki Teğmenimin yanında olmam lazım. Nasıl? Ruhen, bedenen ve imkân kabiliyetlerimle. Bir kere bunu bu şekilde sorduğunuz için onu ifade etmek isterim. Efendim üzen, en çok üzen olay. Tabi şehit olayları elbette üzülüyoruz ama yüreğimize basıyoruz. Şimdi Teğmeninizin eşi Pınar’ın acısını ben unutabilir miyim, Geçen 10 gün evvel İstanbul’da kaybettiğimiz Buse’ydi herhalde değil mi?

 

      Uğur DÜNDAR : Evet.

 

      Orgeneral İlker BAŞBUĞ : Bir Uzman Çavuşumuzun genç bir kızı ki, o yüreğimden yaktı beni ama bir özelliği de var. Şimdi bu kızımız bir Uzman Çavuşumuzun kızı ama ben o Uzman Çavuşumuzu ve eşini kutluyorum. Kendilerine de ifade ettim, bu kadar ülke sorunlarına duyarlı, kızları Cumhuriyet’e, Cumhuriyetin niteliklerine bu kadar bağlı. 17 yaşındaydı yanılmıyorsam, Buse’ydi değil mi?

 

      Uğur DÜNDAR : Evet, evet Atatürk’e…

 

      Orgeneral İlker BAŞBUĞ : Atatürk’e bu kadar aşık bir çocuğu yetiştirdikleri için bir kere ben gerçekten o uzmanımızı ve eşini yani tebrik ediyorum yani ifadeler kelimelerle ifade edilemiyor. Çünkü bazen bunu da kimse yanlış anlamasın. Bazı kimleri görüyoruz ne makamlara, nerelere gelmişler, ne rütbelere erişmişler, asker sivil ayrımı yapmıyorum ama onların yetiştirdikleri çocuklara bakınca bazen aynı şeyi de göremiyoruz yani bu çok önemli. Laf açılmışken bir de yine orada bir İstanbul’daki olayda bir personelimizi kaybettik, eşi Elif, Kardelen Elif. Onunda bu vesileyle sizin aracılığınızla onu da ifade etmek isterim. Elif öğretmen Türkçe ve sosyoloji hocası. Bana geçenlerde bir isteğini iletti. Elif ne olmak istiyor biliyor musunuz? Askeri okullarda öğretmen olmak istiyor. Benden tek talebi diyor ki, “Komutanım bana bir askeri okulda öğretmenlik görevi verin. Benim acımı bu dindirir.” ve Elif’in elbette bu isteğini karşılayacağız, bunu da bu vesileyle sizin aracılığınızla ifade edelim. Beni en çok üzen olaylar tabi çok olaylar olmuştur, şehitlerimiz ayrı ama diğer boyutlarıyla, diğer boyutuyla olaya bakarsak beni en çok üzen olayların başında şu geliyor. Bakın terörle mücadelede görev yapmış, canını feda etmekten kaçınmamış, her türlü fedakârlıkta bulunmuş subayım, generalim, astsubayım rütbe hiç farkı olmadan bunların bazılarının veya hepsinin bilemiyorum tabi. Yargı süreci elbette haksız yere suçlanmaları beni çok rahatsız ediyor. Yüreğimi…

 

      Uğur DÜNDAR : Teröristlikle suçlanıyor bir bölümü.

 

      Orgeneral İlker BAŞBUĞ : Evet, bir terör örgütüne üye olmakla suçlanıyorlar. Yargı süreçlerini bir tarafa koyalım tamam devam ediyor vesaire ama bu beni çok rahatsız ediyor. Yani rahatsız eden konuların en başında. Şimdi Albay Cemal Temizöz buna bir örnek. Albay Cemal Temizöz Cizre’de ilçe…

 

      Uğur DÜNDAR : Alay komutanı.

 

      Orgeneral İlker BAŞBUĞ : Yok, olay 90’lı yıllarda. İlçe efendim Cizre’de İlçe Jandarma Bölük Komutanı. 90’lı yıllar ki terörün en şiddetli olduğu yıllar. Bende biliyorsunuz 93 – 95 yıllarında aynı dönemlerde görev yaptım, biliyorum oradaki şartları. Şimdi bu Albay Cemal Temizöz, bir ciddi bir suçlama altında ve uzun süredir de tutuklu tarihi tam hatırlamıyorum ama 1 yılı geçti. Peki, Albay Cemal Temizöz, nasıl suçlandı veya olay nasıl? Şimdi mahkeme devam ediyor, mahkemenin elbette işine karışmak vesaire böyle bir şey söz konusu değil ama bazı sualleri ki, kamuoyuna da basında da çıktı böyle bir sormakta düşünmekte bunları ifade etmekte benim görevim. Çünkü Albay Cemal Temizöz hâlâ benim subayım.

 

      Uğur DÜNDAR : Tutuklandığında alay komutanıydı.

 

      Orgeneral İlker BAŞBUĞ : Alay komutanıydı şimdi tabi o görevden başka bir yere gitti. Bakın nasıl başladı bir olay? Bir Nuri Binzet diye birisi var, Nuri Binzet bu ceza almış, hüküm giymiş ve Midyat Hapishanesinde hükümlü ve Midyat Cumhuriyet Savcısına başvuruyor. Benim bazı konularda bilgim var diyor ve ifadesi alınıyor ve bu ifadesi neticesinde çünkü Albay Cemal Temizöz olayı tetikleyen benim bilgilerim içerisinde budur ve Albay Cemal Temizöz 25 Mart 2009’da tutuklandı. 1 yılı geçti. Şimdi işin enteresan yönü bu Binzet bu olayların geçtiği zaman kaç yaşında biliyor musunuz? 12 – 13 yaşında, şimdi 12 – 13 yaşındaki çocuk bir çocuk yani olayların bu kadar derinliğine çocuk, bir çocuk. Yani olayların bu kadar derinliğine vakıf olabilir mi? Çok şüpheli duruşma devam ediyor 9 Temmuz’da yine olayın duruşması var, 14 Haziran’daki duruşmada bu Binzet diyor ki daha evvel benim Albay Temizöz’e ilişkin verdiğim ifadeler doğru değildir. Doğrusu, bu raporlarda var. Tutanaklarda var, ayrıca yine bu olayda Albay Temizöz’ü suçlayan iki tanede gizli tanık var, bu gizli tanıklarda diyorlar ki, “Bizim daha önce vermiş olduğumuz ifadeleri biz geri çekiyoruz, doğru değil.” diyorlar. Şimdi bu bizim kafamızı karıştırıyor, ayrıca bunların vermiş oldukları ifadelere göre de bir yığın yerde kazılar yapıldı, hatırlayın.

 

      Uğur DÜNDAR : Albay Temizöz’ün faili meçhul cinayetler işlediği, yargısız infazlarda bulunduğu gibi bir suçlamayla yargılandığını belirtti.

 

      Orgeneral İlker BAŞBUĞ : Kazılar yapıldı, kazılara da televizyonlar eşliğinde yapıyoruz öyle ya, saatlerce de televizyonlar veriliyor, çiziliyor vesaire o da işin ayrı bir boyutu. Peki, bu güne kadar bir iki tanesi hala duruyor da adli tıptan gelen sonuçları biliyorum, hiçbir şey çıkmadı kazılarda galiba bir tanesinin sonucu bekleniyor. Şimdi Sayın Dündar yani tekrar ifade ediyorum burada bazı konular üzerinde hep beraber düşünmemiz lazım. Şimdi Albay Temizöz bir suç işlemiş midir? işlememiş midir? Elbette mahkeme yargı sonucunda ortaya çıkacaktır. Buna güvenimiz tamam ve yargının kararına elbette saygılıyız, bunun aksini söyleyemem. Ama şimdi buna bakalım diğer olaylara bakalım genelli bir ortak noktalar var, nedir bu ortak noktalar? Gizli tanık, çok konu gizli tanık ifadelerine dayanıyor, bu gizli tanıkların güvenilirliği nedir? Bunu biraz sormamız lazım, sorgulanması lazım veya ihbar mektuplarına dayanıyor, ihbar mektuplarında sonra kim yazdı, nasıl yazdı bu da maalesef bulunamıyor öyle bir çıkmaz durumumuz var, ayrıca benim bu şahsi düşüncem, bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak bunun söylemekte benimde hakkım her halde. Ben Ceza Muhakemeleri Kanununa göre teşkil edilen 250’nci Madde var Ceza Muhakeme Kanunu 250, nedir bu? Özel Yetkili Mahkemeler, bu özel yetkili mahkemelerin yetki ve sorumluluklarının gözden geçirilmesinin gerçekten bir ihtiyaç olduğunu düşünüyorum.

 

      Uğur DÜNDAR : Sayın Genelkurmay Başkanı,

 

      Orgeneral İlker BAŞBUĞ : Burada pardon bir noktayı daha ilave edeyim bu konuyla ilgili görüşlerimi, bir de tutuklanma süreleri, yani elbette yargı sürecinde sorgulama safhası var, kovuşturma safhası var. Tutuklanma elbette de kanuni bir gerekçedir, doğrudur ama yaşadığımız olaylar çok olaylara baktığımız zaman bu tutuklanma süreleri üzerinde ilgili makamların, savcılarımızın, mahkemelerimizin mutlaka değerlendiriyorlardır, saygı gösteriyorum ama gerçekten bu konu biraz daha üzerinde hassas ve titizlikle durulması gereken bir konu olarak görüyorum. Şimdi soruşturma safhasında olanlar için düşünelim, soruşturma safhasının sonucunda savcı kovuşturmaya yer olmadığı kararına da ulaşabilir veya mahkeme süreci sonucunda mahkeme bu kişileri beraat de ettirebilir, mahkûm da edebilir. Yani o zaman eğer siz bunları uzun süre tutuklu tutarsanız bu tutuklu oldukları sürelerin bedeli nasıl karşılanacak? Bizim üzerinde hassasiyetle durmak istediğimiz nokta bu, şu da yanlış anlaşılmasın efendim tutuksuz olduğu zaman bu suçu işlememiştir, işlemiştir anlamına gelmez. Tutukluluk bir statüyü gösteriyor. Çünkü bazıları bunu yanlış değerlendiriyorlar, efendim tutuksuz olduğu zaman beraat etti hayır, daha hukuki süreç devam ediyor. Oda olabilir, bu da olabilir ona da elbette saygı göstereceğiz ancak yalnız bizim üzüldüğümüz veya değerlendirdiğimiz nokta maalesef kamuoyuna da medyaya da öyle yansıyor bir kimsenin tutuklanması veya tutuklu olarak bulundurulması o kimsenin suç işlediğinin kanıtı olarak veya suç işlediğini öyle gösteriliyor yani

 

      Uğur DÜNDAR : Öyle bir hükme bağlılığını gerektirmez.

 

      Orgeneral İlker BAŞBUĞ : İnsanlar öyle düşünüyor, diyor ki bu tutuklanmış ha tamam bu kesin bu suçu işlemiştir ama burada medya bunu yapıyor yalnız bu kanaati de kamuoyunun gözünde biraz medya oluşturuyor. Dolayısıyla, bu konunun da ben önemli olduğunu düşünüyorum.

 

      Uğur DÜNDAR : Kamuoyuna Balyoz Darbe Planı olarak yansıyan 1’inci Ordu semineriyle ilgili olarak Kara Kuvvetleri Komutanlığı bünyesinde 1’inci Ordu kapsamında bir soruşturma yapıldığını açıklamıştınız daha önce. Son olarak basına dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı emekli Orgeneral Aytaç Yalman’ın da ifadesine başvurulacağı şeklinde bir haber yansıdı, Sayın Yalman da; “Ben evet, o dönemde Kara Kuvvetleri Komutanıydım. O konuda birinci derecede sorumlu benim. Kurmay Başkanım da o dönemde...”

 

      Orgeneral İlker BAŞBUĞ : Bendim evet,

 

      Uğur DÜNDAR : Sizi söylüyor, İlker Başbuğ’du diyor ve ben Kara Kuvvetlerinin 1’inci Orduda yaptırdığı bu soruşturmanın neticelenmesini bekliyorum ona göre konuşacağım şeklinde bir açıklama da bulunmuş. O soruşturma niçin sonuçlanmadı? Devam ediyor mu? Nedir durum?

 

      Orgeneral İlker BAŞBUĞ : Şimdi Sayın Dündar, bu o kelimeyi de ben kullanmıyorum 1’inci Ordu Plan Semineri, bununla ilgili iki yerde soruşturma devam ediyor. Bir tanesi İstanbul’daki 250’yle yetkili CMK 250’yle Yetkili Savcılık tarafından yürütülen soruşturma var, bir de 1’inci Ordu Asker Savcılığı tarafından yürütülen bir soruşturma var, iki kanallı devam ediyor. Birisi Askeri Ceza Kanunu çerçevesine giren konulardan, öbürü de Türk Ceza Kanununa giren konulardan. Tabi burada önemli olan şu, bizim özellikle askeri yargı sisteminde savcılarımızın durumu farklıdır. Zaten savcılarımız çok az sayıda bir Ordu Karargâhında yanılmıyorsam belki iki savcı var. Bizim askeri savcıların soruşturma safhası daha uzun sürer, niye çünkü askeri savcılar soruşturmayı bizzat kendileri yapıyorlar bütün faaliyetlerini. Ama adli yargıdaki savcılara baktığımız zaman onların adli polisleri var, yani adli polisler vasıtasıyla, dolayısıyla, bizde sürecin biraz daha fazla alması doğal. Bir kere bunu da bu vesileyle ifade etmek isterim. İki, konu 2003’de cereyan eden bir olay üzerinde araştırma yapılıyor, araştırma da ya da soruşturma da ismi geçenler veya kapsam çok geniş, kapsamlı ve geniş bir konu plan semineri. Şimdi bir plan semineri dediğimiz zaman bu plan seminerini bizim asker, hakimler bile doğru anlamakta zorlanıyorlar nedir, nasıldır? Hele adli yargıdaki savcıların bunu, bazı şeyleri anlamaması hakikaten plan seminerinde söylenen bir cümleyi farklı anlamlara götürüyor. Çok zor bir olay, dolayısıyla bu da zaten askeri konularla ilgili ihtisasın ne kadar önem arz ettiğini gösteriyor, yani askeri konular farklı bir şeylerdir. O zaman bilirkişi heyetleriyle destek arıyorsunuz. Benim bildiğim 1’inci Orduda bir bilirkişi raporu yapıldı, sonra onunla ilgili düzeltmeler açıklamalar oldu. Onu tekrar ifade etmek istemiyorum. Sonradan 1’inci Ordu Askeri Savcısı tekrar iki tane teknik bilirkişi raporu istedi onlar hazırlandı. Ondan sonra tekrar 1’inci Ordu Askeri Savcısı bu plan semineriyle ilgili olarak özellikle taktik ve genel konularda ona ışık tutacak bir bilirkişi raporu daha istedi. Şimdi bu son bilirkişi raporu ki yanılmıyorsam onu da Kara Kuvvetleri Komutanlığı yapıyor. Bilirkişi raporunu.

 

      Uğur DÜNDAR : Daha hazırlanmadı.

 

      Orgeneral İlker BAŞBUĞ : Bitti. Bu günlerde bildiğim kadarıyla, yani ya bitti ya bitmek üzere. Bitince tabi 1’inci Ordu Askeri Savcılığı’na da gidecek, ayrıca İstanbul’daki Cumhuriyet.

 

      Uğur DÜNDAR : Sizin kişisel kanaatiniz nedir efendim bu güne kadar yapılan soruşturmalar ışığında bir darbe hazırlığı şeklinde bir izlenim aldınız mı siz?

 

      Orgeneral İlker BAŞBUĞ : Şimdi bu konuyla ilgili olarak ilk gündeme çıktığı zaman Genelkurmay Başkanlığı olarak bir açıklama yaptık. Orada ne dediysek biz şu anda o noktadayız, ama elbette şimdi önemli olan şu. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı da ilk başta TÜBİTAK’tan bir teknik rapor istedi, zaten bu soruşturma bir nokta da teknik rapora dayandı, fakat sonradan 1’inci Ordu Askeri Savcılığının hazırlatmış olduğu iki teknik rapor onlara da gidince onlarda tekrar bir teknik rapor yapılma ihtiyacını duydular. Bildiğim kadarıyla TÜBİTAK’tan onlar da ikinci bir teknik raporu aldılar. Şimdi bu konuda belki en son bilirkişi raporları kapsamında Kara Kuvvetlerinin hazırladığı rapor bugünlerde ya bitti ya bitecek o da gidecek, o olaya tahmin ediyorum daha bazı konulara açıklık getirecek bu konuyla ilgili olarak söyleyeceğim tekrar şudur sorduğunuz için biz bu olay medyaya yansıdığı zaman Genelkurmay Başkanlığı olarak aynı günde yanılmıyorsam bir açıklama yaptık. O açıklamanın, hâlâ o noktadayız. Tahmin ediyorum bu Kara Kuvvetleri Komutanlığı tarafından teşkil edilen heyet tarafından yapılan bilirkişi raporu da bu olayın aydınlanması daha doğru noktaya gitmesi açısından yararlı olacak onu bekleyeceğiz.

 

      Uğur DÜNDAR : Peki, son soru. 30 Ağustos’ta emekliye ayrılacaksınız. Emeklilik hayatınız için bir planlama yaptınız mı şimdiden?

 

      Orgeneral İlker BAŞBUĞ : Ben yarını şu saati düşünüyorum. Kaç olmuş dört buçuk mu beşe geliyor. 4 Temmuz dört buçuktayız. Şu anı düşünüyorum. Bir saat sonrayı, yarını düşünüyorum. Uzun vadeli yani ileri dönük şu an.

 

      Uğur DÜNDAR : Yani hiç emekli olmayacakmış gibi son güne kadar görevinizin gerektirdiği tüm özeni ve öz veriyi göstermeye kararlısınız devam edeceksiniz.

 

      Orgeneral İlker BAŞBUĞ : Evet, bunu bir vesileyle de ben açık söyledim. Daha evvelde söyledim. Dedim ki ben görevimin son günü değil son dakikasına kadar, görevi mi benden sonra gelecek arkadaşıma onurla şerefle gönül huzuruyla teslim edeceğim dakikaya kadar, sanki daha önümde 20 – 30 sene varmış gibi heves veya kararlılıkla inanın görevime devam ederim benim prensibim budur. Tabi 48 yıl birazda rekorlara yakın bir yıl çok uzun bir süreç.

 

      Uğur DÜNDAR : Üniforma artık sizin için adeta cildiniz gibi olmuştur.

 

      Orgeneral İlker BAŞBUĞ : Evet, öyle ama şöyle ifade edeyim bir gün elbette herkes emekli olacak. Yani buda gayet şerefli bir şey onurlu bir şey. Her zamanda şunu da ifade etmekte yarar var. Birde sağlıklı mutlu emeklilik yaşamakta çok önemli ama önemli olan görevde bulunduğunuz son an, dakika, saniyeye kadar sizden beklenen ne görev ve sorumluluklarınız yetkileriniz ne istiyor, siz de bütün gücünüzle, bütün gayretinizle bunu yapıyorsanız, yapabiliyorsanız mutluluk budur. Ben olaya böyle bakıyorum.

 

      Uğur DÜNDAR : Sayın Genelkurmay Başkanı karargâhta bizi kabul ettiniz. İki saati belki de aşkın bir süredir sorularımızı içtenlikle yanıtladınız. Size çok teşekkür ediyoruz. Türk Silahlı Kuvvetleri’ne de terörle mücadelesinde başarılar diliyoruz.

 

      Orgeneral İlker BAŞBUĞ : Ben çok teşekkür ederim. Öncelikle bugün buraya geldiniz ve bu konularda düşüncelerimi fikirlerimi kamuoyuyla paylaşma şansını bana tanıdığınız için teşekkür ediyorum. Belki siz kapatıyorsunuz ama kapatmadan evvel ben bir konuya da değinmeyi tahmin edemezsiniz neye değineceğimi tahmin edeceğinizi zannetmiyorum. O konuya da değinmek istiyorum. Onu da bir görev atfediyorum. Borç atfediyorum, olabilir mi zamanımız var mı?

 

      Uğur DÜNDAR : Rica ederim tabi.

 

      Orgeneral İlker BAŞBUĞ : Şimdi 1993 – 95 yılları arasında 93’te, ben Tümgeneral oldum.

 

      Uğur DÜNDAR : Diyarbakır’da Jandarma Asayiş Kolordu Komutanlığı’nda görevliydiniz.

 

      Orgeneral İlker BAŞBUĞ : İşte 93 yılında Tümgeneral oldum ve Jandarma Asayiş Kolordu Komutan Yardımcısı olarak tayin oldum. Kara Kuvvetleri’nden ilk karacı Tümgeneralim Jandarmadan bir Tümgeneralimiz yardımcı olur komutan yardımcısı. Şimdi ben görevi iki sene yaptığım süre zarfında Jandarma Asayiş Kolordu Komutanı Emekli Korgeneral Hasan Kundakçıydı. Şimdi 93 – 95 dönemi terörle mücadelede çok önemli bir dönem. Onun için bu döneme bir iki kelime söylemek istiyorum.

 

      Uğur DÜNDAR : Tabi tabi o Kolordunun efsaneleştiği bir dönem.

 

      Orgeneral İlker BAŞBUĞ : Olabilir, görevimizi yaptık efsane değiliz.

 

      Uğur DÜNDAR : Yok ben hakikaten çok büyük başarıların sağlandığı bir dönem olarak gazeteci geçmişimden hatırlıyorum.

 

      Orgeneral İlker BAŞBUĞ : Kusura bakmayın şu komutan efsane komutan lafına da kızıyorum. Herkes komutan, herkes görevini zaten biraz da onun için bu konuyu açıyorum.

 

      Uğur DÜNDAR : Siz kızabilirsiniz ama biz izin verirseniz onu gazeteci olarak söyleyelim.

 

      Orgeneral İlker BAŞBUĞ : Efsane değiliz. Komutan. Şimdi 93 – 95 yılı 93 Ağustos’unda biz göreve gittik. 93 yılı nasıl bir yıldı zor bir yıldı. Terörle mücadeledeki en zor yıllar.

 

      Uğur DÜNDAR : Bingöl’de 33 şehit verdiğimiz.

 

      Orgeneral İlker BAŞBUĞ : 93 Nisan’ında o olay oldu. Şöyle bazı o döneme ait notlarımda var. Şimdi bu dönemin iyi anlaşılması lazım. Bakın 93 yılında altı bin, bir yılda, altı bin iç güvenlik olayı olmuş. Biz Ağustos’ta göreve geldik 93 yılında. Kolordu Komutanı Korgeneral Kundakçı, biz görevi aldığımız zaman tabi komutanın emirleri direktifleri o zaman da Genelkurmay Başkanımız Sayın Orgeneral Doğan Güreş, 93 yılında gerçekten her zaman yanımızda oldu. Her zaman ve komutan yardımcılıkları zordur. Problem oldu mu komutan yardımcısına sorun. İyi şey oldu mu komutanlar aranır. Komutan yardımcılarının bir de bu zorluğu vardır. O zaman tabi biz kendi dönemimizle ilgili değerlendirme yapabilirim. Terörle mücadele kapsamında 84’ten 2010’a kadar bölgede görev yapan bütün komutanlarımız hepsi şerefle görev yapmışlardır, kahramanca görev yapmışlardır. Hepsine şükranlarımız var. Bunu da ifade edelim ama 93 – 95 yılına döndüğümüz zaman ilk başta alan kontrolünü sağlayalım dedik. Karakollar kapalıydı bir karakollarının büyük bir kısmını açalım. Örgüte mümkün olduğu kadar darbe vuralım ve örgütün elinden inisiyatifi almaya çalışalım. Şimdi Sayın Dündar terörle mücadele bir ekip işi bu bir kişi iki kişiyle olmaz. Terörle mücadele ekip işi 93 – 95 yılı gerçekten kendi içinde terörle mücadelede çok önemli bir yıldır. Ekip işi olduğunu söyledim ve elbette bir başarı varsa ekibin bütününe ait. Şimdi bakın o dönemde biz kimlerle çalıştık. O açıdan şanslıyız yani bu komuta kademesi hakikaten şanslı şimdi şöyle bir isimlere bakalım. Asayiş Kolordu Komutanı Korgeneral Kundakçı kimdir Emekli Korgeneral Hasan Kundakçı bütün samimiyetimle söylüyorum. Türk Silahlı Kuvvetleri’nden mevcut bizler de dâhil, şu anda görev başında olanlar da dâhil terörle mücadelenin gerek pratik gerekse arazi bölümünü en iyi bilen komutandır. Çok şey öğrendim, yani onu bir kere ifade etmek isterim. Ben onun bir yardımcısıyım. Harekâttan sorumlu Fevzi Türker’i Tümgeneral Özel Kuvvetler Komutanı görüyorsunuz.

 

      Uğur DÜNDAR : Daha sonra Jandarma Genel Komutanı oldu.

 

      Orgeneral İlker BAŞBUĞ : Tümgeneral Fethi Tuncel o zaman Şırnak’ta Tümen Komutanı benim sınıf arkadaşımdı. Tuğgeneral Doğan Temel Korgenerallikten emekli oldu. Tuğgeneral Işık Koşaner Kayseri Tugay Komutanı, Tuğgeneral Erdal Sipahi Şırnak’taki Jandarma Sınır Tugay Komutanı şimdi milletvekili Tuğgeneral Osman Pamukoğlu Hakkâri’de bizim Dağ ve Komando Tugay Komutanı beraber görev yaptık Tuğgeneral Peker O da galiba Tümgenerallikten emekli oldu. Tuğgeneral Selahattin Uğurlu, ömrü terörle mücadeleyle geçen Albaylığından Alay Komutanı, Tugay Komutanı ve son Jandarma Asayiş Kolordu Komutanlığı yaptı. Tuğgeneral Hüseyin Erim.

 

      Uğur DÜNDAR : Ben efsane Kolordu derken hiç abartmamışım.

 

      Orgeneral İlker BAŞBUĞ : Yok efsane değil. Bu resimde bir kişi eksik oda emekli Tümgeneral Yavuz Ertürk. O da Bolu Komando Tugay Komutanı. Şimdi bu biz şanslıydık komutanlar olarak. Çünkü gerçekten şurada gördüğünüz bütün arkadaşlarım kahraman cesur vazifesini göz kırpmadan ölüm pahasına yapan hepsi birbirinden ayırt etmemiz çok zor. Peki, ne oldu? Bakın 94 yılında biz bir yılda kaç şehit verdik Sayın Dündar biliyor musunuz? 867 yanılmıyorsam bir yılda. 867 ne oldu ama örgüte ölü olarak ele geçirdiğimiz terörist sayısı 2500’lerin üzerindedir. 94 yılında bir noktada, Türkiye, O, 867 şehit kanıyla bu hakikaten mümtaz komutanlar sayesinde terörle mücadelede bir kırılma noktasına geldik. 867 şehit verdik ama bakın 2500 terörist etkisiz hale getirmişiz. Ama aynı yıl 94’te meydana gelen terör sayısı terör eylem sayısı 6500 civarında çok yüksek. Şimdi burada önemli olan şu, bu meydana gelen terörist eylemlerinin ne kadarı güvenlik kuvvetlerinin inisiyatifinde ne kadarı teröristlerin inisiyatifinde, 94’te bu denge bozuldu. Hemen hemen yüzde 50’ye geldi. Bu çok önemli esasında terörle mücadelenin başarısını eylem sayılarıyla biraz mukayese etmek lazım. Eylem sayılarını da mukayese ederken önemli olan güvenlik kuvvetlerinin inisiyatifinde ne kadar, öbürü ne kadar? 94’te yüzde 50 – 50 ye geldik. Peki, 95’te ne oldu? 95’te bakın eylem sayısı 4000’e düştü. 6500’den 4000’e bunlar çok önemli veriler. Peki, 4000’in ne kadarı terörist inisiyatifinde ne kadarı güvenlik Kuvvetlerinin inisiyatifinde? 94’te ne dedim? Yüzde 50, yüzde 50. Bakın 95’e geldiğimiz zaman 1500’e 2500’e yani 4000 eylemin 1500’ü terörist inisiyatifinde, 2500’ü güvenlik kuvvetlerinin. Bu bir noktada 95 yılı terör örgütünden inisiyatifin alındığı yıl. Bu çok önemli ve bu başarı, Silahlı Kuvvetlerin bu başarısı. Elbette 96 – 97 ve 98 yıllarında da aynı şekilde devam etti. 98’e geldiğiniz zaman bir bakıyorsunuz olay sayısı 2500’e düşüyor. Bakın nerelerden 6500’den, 2500’e düşüyoruz.

 

      Uğur DÜNDAR : Yani bunları anlatırken Türk Silahlı Kuvvetlerinin üzerine düşen terörle mücadele görevini başarıyla yürüttüğünü vurgulamak için.

 

      Orgeneral İlker BAŞBUĞ : Rakamlar bunu söylüyor aynı zamanda 98’de 2500’e düşüyor eylem sayısı ve bunun 1800’ü silahlı kuvvetlerin inisiyatifinde yani operasyona çıkıyorsunuz orada çatışma çıkıyor. Bu şimdi çok önemli dolayısıyla gerçekten özellikle, 94 yılı 867 şehit verdik. Doğru çok büyük bir rakam. Ama 94 yılından geçtiğimiz zaman Abdullah Öcalan şunu gördü. Biz de bakın terörle mücadelede 26 yıldır devam ediyor, ama acı bir şey de söyleyeceğim kimse de darılmasın askerde dahil, sivilde dahil. Bizim Türkiye'de kaç tane uluslar arası boyutta terörizm konusunda uzman adamımız var.

 

      Uğur DÜNDAR : Çok var her gün ekranlarda çok var her akşam ekranlarda çok var. Bazıları hele nöbetçi

 

      Orgeneral İlker BAŞBUĞ : Ben onu kastetmiyorum. Uluslararası boyutta yani bir yerde uluslararası sempozyum yapılıyor. Ha bu konu hakikaten bu işin uzmanı sizi çağırıp orada bir kitap mı yazdınız. Gördük bu da bir acı yani maalesef yok. Her neyse 94’te kırılma noktasıdır. O zaman Öcalan şunu düşündü. Abdullah Öcalan dedi ki, 94’e kadar Abdullah Öcalan ne düşünüyordu biliyor musunuz? “Kurtarılmış bölge kopartacağım bir bölgeyi ve oraya hâkim olacağım.” Evet, bunları unutmayalım. Ama 94’te bu gelinen noktada baktı ki, ben ne bir kurtarılmış bölge yapabilirim. Ne de terörle dağ kadrosuyla başarı sağlayabilirim. Darbe vururum can yakarım terörde bu var. Bunu kabul etmek zorundayız. O zaman bakın 94 aynı zamanda PKK terör örgütünün strateji ve konsept düşünce yapısını değiştirdiği yıldır aynı zamanda 94 – 95 şunu anladılar. Anladı. Dedi ki, silahlı eylemlerle evet silahlı eylem her zaman durur. Silahlı eylem terörün aracı, amaç bir kurtarılmış bölge yemin ederim. Oradan tamamen güvenlik kuvvetlerini dışarıya atmak amaç buydu. Bunu yapamam dedi. Evet, terör eylemlerine devam edeceğim ama ağırlıklı olarak artık faaliyetlerimizi siyasal alana aktaracağız. İşte terörle mücadelenin bir noktada yapı karakter değiştirdiği yıldır 94 yılları 95.

 

      Uğur DÜNDAR : Oradan bugüne bağladığımızda?

 

      Orgeneral İlker BAŞBUĞ : Bugün maalesef tabi olayın siyasal boyutu inanılmaz derecede endişe edici boyutlara gelmiştir. Bu bir gerçek. Burada herkese düşen sorumluluk var. Şunu tamamladıktan sonra onu da bitireyim uygun görürseniz. Dolayısıyla terörle mücadele bir ekip işidir. Tabi bu mücadelede başarı ve başarısızlık varsa elbette komutandır. İlk önce her şey ona bağlı ve hepimize bağlı yani bir bölgede siz çok başarılı olabilirsiniz. Ama bu bütün çok önemli bu sonucu bir bütün sağlamıştır. Şimdi bu komutanlardan bazıları kamuoyu tarafından çok iyi biliniyor. Bazıları bilinmiyor. Şimdi ben de bunu borç hissettim bunlara karşı arkadaşlarıma karşı bir borç hissettim.

 

      Uğur DÜNDAR : Bilinmeyenler demeyelim kamuoyunda adı sık sık gündeme gelmeyen adına bir borç hissettiniz.

 

      Orgeneral İlker BAŞBUĞ : Gelemeyenler bu arkadaşlarımın hepsi büyük kahramandır hepsi çok başarılı görevler yapmıştır. Bizim dönemimizde bizim dönemimizden öncekiler de aynı, bizden sonrakiler de aynı ayrım yapamam kesinlikle ama bende şunu yadırgıyorum. Şimdi siz bir bölgede Tugay Komutanısınız. Çok başarılı bir tugay komutanısınız itirazım yok muazzam gayret gösteriyorsunuz, muazzam bir mücadele veriyorsunuz. Ama sizin bir komutanınız var. Yani siz Tugay Komutanı bağımsız Genelkurmay’a filan bağlı değilsiniz yani sizin komutanlarınız var. Bazen bunlar unutuluyor hâlbuki burada bu kadro bütünüyle başarıyı da paylaştık sevinci de paylaştık acıyı da paylaştık, üzüntüleri de paylaştık unutulmamalı. Bu önemli bence belki şunu söyleyerek ben de sözlerime son vereyim. Terörle mücadele her zaman ifade ettiğim gibi halkımıza doğruları söylemek durumundayız. Terörle mücadele zor acılı sancılı her şeyin bir bedeli var maalesef bedelsiz olmuyor ama bu bedel bu ülkenin toprağıyla milletiyle bütünlüğünün korunması için veriliyor ve hiçbir zaman kim olursa olsun bu terör örgütü bilmem ne kesinlikle bu ülkenin ne toprak bütünlüğünü ne millet bütünlüğünü bozabilir mümkün değil. Gerekiyorsa burada bizde kanımızı akıtırız. Bu uğurda benim Teğmen, Üsteğmenimin kanı nasıl akıyorsa en yüksek rütbeli fedakârlık gerekirse biz bunu da yaparız. Ama bu mücadele zordur, acılıdır, metanet ister, sabır ister, kararlılık ister. Son 15 günde özellikle polisimiz de dâhil Türk Silahlı Kuvvetleri polisimizi hiçbir zaman ayırmayacağız bunu beraber yapıyoruz. Bazı yerlerde şehirlerde benim askerim jandarma ve polisim yan yana mücadele ediyorlar.

 

      Uğur DÜNDAR : Onlar da çok sayıda şehit verdiler.

 

      Orgeneral İlker BAŞBUĞ : Elbette elbette hep beraber yapıyoruz. Bu mücadeleyi kararlılıkla sürdüreceğiz. Metanetle sürdüreceğiz. Sabırla sürdüreceğiz ve özellikle son dönemde konuşmamızın başında da ifade ettim, hakikaten çok başarılı sonuçlarda elde edildi ve bu başarılı sonuçların ben terör örgütü üzerinde ciddi etkiler yaratacağına inanıyorum değerlendiriyorum. Ama bir terör örgütüyle mücadele ediyoruz. Bu demek değil ki, yarın bir yerde birden fazla yerde yine ciddi terör eylemleriyle karşılaşmayacağız, anlamına da gelmez. Bu süreçte dikkatli olacağız. Uyanık olacağız. Olağanüstü şartlar altında nasıl hareket edilmesi ediliyorsa öyle hareket edeceğiz ve bu süreci en az zayiatla tabi gönlümüz arzu eder ki hiç zayiatımız olmasın, hiç olmasın kim ister ama en az zayiatlı bu süreci geçirmek durumundayız mecburiyetindeyiz. Bunu da başarabileceğim inancındayım. Bunda hiç en ufak bir tereddüdüm yoktur. Bu süreçte belki en çok dikkat edilecek hususlardan birisi de şudur. Bakın Türkiye bugüne kadar özellikle etnik farklılıklar nedeniyle toplumsal çatışma yaşamadı. Bu bizim en güçlü olduğumuz nokta. Bazıları bunu provoke ederek kışkırtarak kaşıyarak etnik nedenli toplumsal çatışmalar yaratmak isteyebilir. Bunlara karşı herkesin çok dikkatli olması lazım, çok tedbirli olması lazım, çok hazırlıklı olması lazım ve kesinlikle toplumumuzu bir etnik bazda çatışmaya götürecek davranışlardan ve hareketlerden kaçınmamız lazım. Bu fevkalade önemlidir. Buna herkesin dikkat etmesi lazım. Herkesin burada sorumluluğu var. Şimdi siz Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde milletvekili olarak yemin ediyorsunuz Anayasa üzerinde evet, ondan sonrada bir yerde gidiyorsunuz terörist cenazesine katılıyorsunuz, terörist cenazesinde bir pankart var dikkatinizi çekti mi Urfa’da intikam ve o pankart açılmış orada intikam, kimden intikam alacaksınız. Ne demek o intikam yani. O intikam demek Mehmetçiği öldüreceğiz demek. Şimdi ben burada bunu haksız mıyım Sayın Dündar ya milletvekilliğinden ayrıl git dağa mı nereye gideceksen git veya Anayasada verdiğin yeminin gereklerini yerine getir. Böyle şey olur mu bu toplumu kırar, toplumu çatışmaya götürür amaçları o mu? Nasıl siz orada bir cenazeye katılıyorsunuz terörist cenazesine terörist cenazesinde, orada açılan pankartta ne yazıyor intikam yazıyor, bu nedir yani bunu kabul edebilir miyiz? Böyle şey olur mu? Bu, amaçları toplumsal çatışmayı mı tetiklemek. Bu ihanet, insanlığa ihanet, Vatana ihanet, Millete ihanet. Şimdi ben yine Türk halkı hakikaten sabırlı olması lazım. Her şeyi tolere etmesi lazım. Belki kışkırtmak için yapıyorlar bu kışkırtmalara gelmeyelim. Ama siz bir terörist cenazesinde de intikam pankartı açarak orada o pankartın altında boy gösteriyorsanız ve bir de, Mecliste Anayasaya yemin ediyorsanız burada bir çelişki var. Biz Türkiye'de bu terör konusunun gerçekten gündeminin en alt maddelerine düşmesini en çok arzulayan biziz elbette, ama bunun için kararlılıkla, elbette dağdaki kadro durduğu müddetçe güvenlik kuvvetleri kararlılıkla mücadelesini yürütmek zorundadır. Bunun başka hiçbir şekli yoktur. Bu yürütülecektir. Ben tekrar şunu ifade ediyorum. Bütün halkımıza, milletimize şunu ifade etmek istiyorum. Önümüzdeki dönemde toplumu kışkırtmak isteyenler olabilir, provoke etmek isteyenler olabilir. Böyle toplumsal çatışmalara neden olmak isteyenler olabilir, halkımız bizim halkımız ağır başlı, akıllı bu tip kışkırtmalara gelmesin bu tip provokasyonlara gelmesin elbette, sorumlu güvenlik makamları da üzerine düşen tedbirleri zamanında alsınlar. Ben çok teşekkür ediyorum.

 

      Uğur DÜNDAR : Biz teşekkür ediyoruz.

 
ilker başbuğ şükrü elekdağ pkk terörü