fikriyet
  Anasayfa | Resimler | Videolar | Yazar Ol | Yazar Girişi | Gönder | Facebook'ta Paylaş | adresi kaydet  Adresi Kaydet | Arama | RSS RSS

KATEGORİLER

  | kapat

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

HABER ARA


Gelişmiş Arama

Tayyip Erdoğan ve AKP'nin sivil darbeci rejimi

Kategori  Kategori: Güncel Yorumlar  Yorum Sayısı : 0 Tarih  Tarih : 01-Mart-2010, 00:09   : 4768
Fazıl Kara
Yazar: Fazıl Kara
Tayyip Erdoğan ve AKP'nin sivil darbeci rejimi

Ülkemizde darbe laflarının arkasına saklanarak, adı konulmamış ve ilan edilmemiş bir sivil darbe yaşanıyor. Aşağıdaki satırlarda medyanın nasıl baskı altına alınarak susturulduğuna, yandaş medyanın nasıl desteklendiğine, milletin ordusuna saldıranların nasıl beslendiğine, yandaş medya ile gerçeklerin halktan nasıl gizlendiğine şahit olacaksınız.

12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto

Ülkemizde darbe laflarının arkasına saklanarak, adı konulmamış ve ilan edilmemiş bir sivil darbe yaşanıyor.

Aşağıdaki satırlar, ağzından demokrasi lafını hiç düşürmeyen ve bir açılım yapmaya çalıştığını anlatan, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin AKP’li Hükümeti’nin Başbakanına ait.

 

“Şimdi o gazetelerin patronlarına sesleniyorum, ‘Ne yapayım köşe yazarı, hâkim olamıyorum’ diyemezsin. ‘Sen bunun sorumlususun arkadaş’ diyeceksin. Niye, çünkü bu ülkeyi germeye, bu ülkede ekonomiyi germeye kimsenin hakkı yok.

O zaman köşende yazı yazanın maaşını sen veriyorsun. Yarın feryat etmeye geldiği zaman da feryat etmeye hakkın yok.”

 

Şu satırı bir kez daha okuyun:

“…O zaman köşende yazı yazanın maaşını sen veriyorsun. Yarın feryat etmeye geldiği zaman da feryat etmeye hakkın yok”

 

İlk cümle medya çalışanı için, ikinci cümle medya patronu için..!

 

Bu satırlar herkesi çok kızdırdı, ama şaşırtmadı..!

Çünkü yapılanların sözlü olarak açıkça ifadesiydi.

 

Aşağıdaki satırlarda medya gibi etkili bir gücün nasıl baskı altına alınarak susturulduğuna, yandaş medyanın nasıl desteklendiğine, milletin ordusuna saldıranların nasıl beslendiğine, yandaş medya ile gerçeklerin halktan nasıl gizlendiğine şahit olacaksınız.

 

Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül’e çok yakın olan bir isim geçenlerde her şeyi çok açık anlattı:

 

“2002’de AKP’de Abdullah Gül’ün teklifi üzerine medya başkanı olduğumda Tayyip Erdoğan’ı da yakından tanıma imkânım oldu. AKP’de ilk göreve başladığımda Abdullah Gül’ün benden çok garip bir isteği olmuştu.

 

Bir gün odasında otururken , “Yahu Ahmet! Akşam gazetesinde iki yazar var. Biri Nuray Başaran diğeri Güler Kömürcü. Devamlı aleyhimizde yazıyorlar. Bunları nasıl sustururuz?” Benim için bu pek hayret edilmeyecek bir husustu.

Çünkü bizim meslek de böyle operasyonlar çok yapılır.

 

Kendisine üç yol gösterdim;

1’ncisi; o yazarlarla diyalog kurup kendilerini aksine ikna etmek,

2’ncisi;yazılarında eğer yalan, hakaret ve iftira varsa hukuki yollara başvurmak,

3’ncüsü;patronaj çapında baskı kurmak.

Bana tercihimi sorduğunda ben ilk iki yolu önerdim. Gazeteciyi patrona şikâyet etmenin diğer gazeteciler içinde çok alerjik olduğunu anlattım biraz da eleştiriyi hazmetmenin gerekliliğinin üstünde durdum.

 

Ama Abdullah Gül, üçüncü şıkkı tercih etti ve direk Mehmet Emin Karamehmet’i arayarak bu iki yazardan dolayı şikâyetini dile getirdi ve işten atılması gerektiklerini ima etti.

Daha seçim yapılmamış ve AKP tek başına iktidar olmamıştı oldukça irite olduğum bu konuşmanın arkasından Karamehmet “gereğini” yapmadı.

 

Zaman içinde olanları zaten biliyorsunuz. Güler Kömürcü Ergenokon’un tutuksuz sanığı bir yerde yazamıyor. Nuray Başaran Akşam gazetesinden sonra birkaç deneme yaptı ama tutturamadı, şimdi bir yerel gazetede yazıyor.

Buraya nereden mi geldim? Abdullah Gül’de, Tayyip Erdoğan da muhalif gazetecileri hiç sevmezler.

Abdullah Gül sahte gülücükler ile bunu göstermese de Tayyip Erdoğan çok belli eder. Hatta açıktan adamın ocağına incir ağacı eker. Gül ise işi çaktırmadan halletmeyi sever.

AKP iktidarının ilk günleriydi. Her yerden Erdoğan ve Gül’e televizyon programı, gazete röportajı teklifleri yağıyordu.

 

O zamanlar daha işin başı ve gerekli düzenlemeler yapılmadığı için, revaçta olan 2 isim vardı. Taha Akyol ile Fehmi Koru. İster televizyon programı olsun ister gazete yazısı her ikisinin de eline sorular önceden verilir.

 

Hatta TV programları sırasında biraz ipin ucu kaçırılırsa reklam aralarında ayar edilirlerdi.

İktidarın ileriki yıllarında zaten her türlü düzenlemeler geçmişteki iktidarlara ders verircesine! yapıldı. Kim kimin taraftarı diye bir daha burada yazmanın manası yok. Zaten taraftarlar kendilerini gizlemiyorlar ki. ” [1] (Not: Yukarıda geçen "gerekli düzenlemeler" iyi düşünülmeli...)

 

AKP’nin önceden bir numaralı isimlerinden olan Abdüllatif Şener’in Vatan’a verdiği bir röportaj’dan satırlar:

 

“2007 seçimlerinden itibaren Türkiye’de demokrasinin standardı çok düştü.

-Öncesinde daha mı farklıydı?

Bazı ipuçları vardı. Ama bu düzeye gelmemişti.

-Mesela?

Bazı tartışılan konular vardı, zaman zaman duyardım. Bazı muhabirlerin bile hükümeti rahatsız edecek haberleri gazetelerine, televizyonlarına taşıdığı için görevlerine son verildiğini biliyorum.

-Hangi muhabirlerin?

Tek tek isimlerini saymayayım. Ama şimdi bütün medya baskı altında. Genel yayın yönetmenleri, patronlar, köşe yazarları, muhabirler, hepsi...” [2]

 

 “daha yeteri kadar hapis yatmadınız” anlamındaki gazeteci tutuklama olayı.

 

“Hürriyet yazarı Mehmet Y. Yılmaz, bugünkü yazısının “Tutuklama cezalandırmaya dönüşmesin!” başlıklı bölümünde bu ilginç gerekçeli kararı şöyle eleştirdi:

ULUSAL Kanal televizyonunun Haber Müdürü Ufuk Akaya, 9 Kasım 2009 tarihinden beri tutuklu olarak Silivri’de yatıyor.

Aydınlık Dergisi Genel Yayın Müdürü Deniz Yıldırım ile birlikte tutuklanmışlardı.

İki gazeteci Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a ait olduğu iddia edilen telefon görüşmesi kayıtlarını yayımladıkları için soruşturulmuştu.

Yargılama ilerleyince ne ile suçlandıklarını öğrenebileceğiz, çünkü bunca tutukluluk haline rağmen henüz ne ile suçlandıklarını bilmiyorlar, haklarındaki iddianame henüz ortada yok. Mahkeme, Ufuk Akaya ve Deniz Yıldırım’ın tutukluluk haline itirazlarını “şüphelilerin üzerine atılan suçun niteliği ve tutukluluk sürelerini dikkate alarak” reddetti.“Üzerlerine atılan suçun” ne olduğunu kimse bilmiyor, iddianame yazılmadı. “Tutukluluk süresini dikkate alma” ifadesi ise, genellikle tahliye kararlarında kullanılan bir ifade.

Bu karar, sanıklar ile ilgili bir önyargıyı ifade ediyor gibi geliyor bana.

Bu davada temel sorunlardan biri tutuklamanın bir cezalandırmaya dönüşmüş olması. Haklarındaki her türlü delil toplanmış, kaçma olasılığı olmayan gazetecilerin tutuklu olarak yargılanmalarının devamı, “basın özgürlüğü” açısından da önemli bir sorun yaratıyor.

Tutuklamaya itirazın reddinde kullanılan “daha yeteri kadar hapis yatmadınız” anlamındaki gerekçe de “peşin hükme” işaret ediyor.” [3]

 

Ve yeni kurbanlardan biri daha:

 

“…Mustafa Hoş Kanal 24'ten ayrıldı. NTV Haber Koordinatörü oldu.

İki yıldır NTV'deydi.

Geçtiğimiz hafta Erzincan Başsavcısı İlhan Cihaner'in evi ve makamının polislerce aranması haberini, "Savcı'ya Abluka" başlığıyla verdiği için işinden atıldı.

Evet, sadece "abluka" sözcüğünü kullandığı için kapının önüne koydu.

Bugün...

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç bugün konuk olduğu Hasan Cemal ve Cengiz Çandar'ın CNNTÜRK'teki "Tecrübe Konuşuyor" programında bu "abluka" sözcüğünün üzerinde durdu. Bunu bir TV kanalının nasıl yapabildiğini sert sözcüklerle dile getirdi.

İki deneyimli gazeteci bu konuyla ilgili hiç konuşmadılar.

Zaten Mustafa Hoş'un NTV'den atılmasını kimse eleştirmedi; karşı çıkmadı.” [4]

 

Ve AKP destekçisi medyanın nasıl çalıştığının kanıtlarından bir kaçı:

 

“Canlı yayınlanan basın toplantısında; Başbakan Erdoğan bir kağıda yazdığı notu yetkililerden birine uzatıyor.

Yetkili hemen koşup notu alıyor, notta "Bana doğalgaz zammını sorsunlar" yazıyor.

Yetkili Başbakan'ın talimatını ilgili TRT “muhabirine” iletiyor.

TRT “muhabiri” 'Sayın Borisov Türkiye'ye sattığınız doğalgaza zam yapacak mısınız?' diye soruyor.

Türkçe sorunun çevrilmesinin ardından Bulgar Başbakan şaşkına dönüyor, çünkü Türkiye'ye doğalgaz satmıyorlar. Doğal olarak da verilecek bir cevabı yok.

Bir sessizlikten sonra Tayyip Erdoğan hemen devreye girmek zorunda kalıyor. "Soru yanlış oldu" diyor. Ve Başbakan Erdoğan, tüm bu skandala rağmen “soruyu” cevaplıyor…” [5]

(Not:Görevi yerine getiremeyen bu muhabirin Nisan ayında sözleşmesi bitiriliyormuş..!)

 
(Bu olayın videosunu aşağıdan izleyebilirsiniz.) 

 
Facebook'ta Paylaş

 

TRT Cumhuriyet Savcılığı dedirtecek bir olay daha şöyle oldu:

 

“TRT, dün sabah Emekli Orgeneral Çetin Doğan'ın evinde arama yapıldığını haberini verdi. TRT'nin haberinin ardından Çetin Doğan'ın eşi Nilgül Doğan'a ulaşan Hürriyet'ten Saygı Öztürk'e, Nilgül hanım evinde bir arama yapılmadığını söyledi. Ardından da bazı televizyon kanallarına telefonla bağlanarak evinde bir aramanın olmadığını belirtti. Ancak, daha sonra emniyet güçleri Doğan'ın evine gelerek, gözaltına aldılar.

TRT'nin açıklamasında da bir kelime kafaları bulandırdı. Açıklamada "Gözaltı" yerine "tutuklama" yazılması, "acaba Çetin Doğan'ın tutuklanacağını da mı önceden haber aldı" yorumlarına yol açtı.

TRT, kanadoğlu ve Manisalı'yı da önceden haber vermişti

TRT'nin haberi gözaltı olmadan bildirmesi akıllara Yargıtay Başsavcısı Sabih Kanadoğlu vakasını getirdi. TRT o zaman da Başsavcının evinin basıldığını ve arandığını ortaya atmıştı. Bu haber ancak 3 saat sonra gerçekleşmişti.

TRT; Profesör Erol Manisalı'nın gözaltı haberini de polisler daha eve gitmeden önce vermişti.” [6]

 

Hangi birini anlatalım. Mesela polislerle birlikte elinde kamera, marangoz ve aşçı kovalayan haber ajansını anlatmaya hiç gerek yok…! Fevzi İşbaşaran olayı da ilginç olanlardan bir diğeri.

 

Mehmet Altan’a TMSF aracılığıyla 100 ailenin bir aylık geçim parasını akıtan AKP hükümeti, yiyecek ekmek bulamayan yoksul halkın parasının hesabını nasıl verecek bakalım.

Vergisini yediği milletin ordusuna hakaret ettirmek için Mehmet Altan’ı beslemek hangi vicdanla açıklanabilir? Melih Aşık geçenlerde yazmış:

 

“Demagojiyi bırak... TMSF’nin elindeki CİNE 5’ten kaç para aldığını açıkla.

O para halkın parası. Paramızın nereye, nasıl harcandığını sormak hakkımız.

Sabahattin Önkibar’ın yazdığı 50 milyar lira yanlış mı? O zaman doğrusunu açıkla.

Dürüstlük, onur, haysiyet bunu gerektirir.

Hem siz ailece Hazine’den geçinmeye karşı değil miydiniz?

Odatv.com’da da dün sana yönelik meraklı sorular vardı. Onları da buraya iliştirelim:

“Aldığı paralar açıklanamayacak kadar çok mu?

Peki, bu kadar çok para 20 yıldır aynı cümleleri eden bir kişiye niye verilir?

‘Kullanılmışlık’ konusunu bu kadar sık telaffuz eden biri hiç mi aynaya bakmaz.’” [7]

 

TMSF yoluyla, halkın vergisi ile çalışan Cine 5 kanalını, ordu düşmanları ve AKP destekçilerini beslemek için kullandığınızı halk bilmiyor mu zannediyorsunuz?

Rasim Ozan isimli bir çocukla beraber bir kaç kişiyi gece geç saatlerde kahvehane sohbeti yapar gibi oturtup, orduya saldırtıp, vatandaşın parasını yedirtmek bilinmeyen bir şey değil.

Devletin ajanslarında, kanallarında danışmanlık adı altında halkın vergisini ülke, vatan, millet düşmanlarına akıtmanın bir hesabı elbete olacak.

 

Bu konuyu Fatma Girik’in ders verici bir açıklamasıyla bitirelim.

AKP şakşakçılığı yapanlara söylenecek en güzel sözlerden birini Fatma Girik söyledi:

 

“Fatma Girik ise “Başbakan’ın kahvaltısına davet edildiniz mi?” sorusuna “Ne kahvaltısı? Başbakan evinde mi kahvaltı verecek? Kahvaltıyı da yoksa Emine Hanım mı hazırlayacak?” diye espri yaptı. Kahvaltıya davet edilmediğini belirten Girik, üç maymunu oynayamayacağını, Başbakan’ın birlik beraberlik çağrılarını samimi bulmadığını belirtti ve şöyle konuştu:

Ben bu kahvaltıya çağrılmadım, çağrılsam da zaten gitmezdim. Birlik beraberlik, demokratik açılım adına yapılan toplantıya bile davet edilirken ayrım yapılıyor. Bu bile konsepte aykırı... Ben Fatma Girik olarak var olan sorunları teğet geçemiyorum, ağlayan bir ekonomi var, sokaklarda perişan olan TEKEL işçileri var. Başbakan’ın beni davet etmemesi gayet doğal. Zaten Başbakan’ın davetinde yer alıp da, yaşadığımız şu sıkıntılı dönemde birlik beraberlik çağrılarına kafa sallamak halkın sözcüsü Fato’ya ters gelirdi.” [8]

 

[1] http://www.odatv.com/n.php?n=abdullah-gul-hangi-gazetecileri-sevmiyor-kimlerden-nefret-ediyor-1402101200

[2] http://www9.gazetevatan.com/Sener_Hukumete_bunu_sordu/287761/1/Gundem

[3] http://www.odatv.com/n.php?n=bu-gazetecilere-yeteri-kadar-yatmadiniz-mi-deniyor-1502101200

[4] http://www.odatv.com/n.php?n=ntv-utansin-2202101200

[5] http://www.odatv.com/n.php?n=iste-trt-canli-yayininda-yasanan-skandalin-goruntuleri--0102101200

[6] http://www.hurriyet.com.tr/gundem/13885575.asp?gid=229

[7] http://www.odatv.com/n.php?n=220589b6-2002101200

[8] http://haber.gazetevatan.com/Erdogana_sert_cikti/290289/1/Gundem

 

"Malta Sürgünü, Guantanamo Üssü ve Silivri Cezaevi" haberini okumak için resme tıklayın.
silivri cezaevi ve guantanamo üssü
 
 
 
Facebook'ta Paylaş
 
 
Yorum Yaz
Yazdırılabilir Sayfa Yazdırılabilir Sayfa | Word'e Aktar Word'e Aktar | Tavsiye Et Arkadaşlarına Gönder | Yorum Yaz Yorum Yaz | Facebook'ta Paylaş |

Güncel

En Çok Okunan Haberler

İletişim | Yazar Girişi | Kullanım Şartları ve Gizlilik | Sitene Ekle |