fikriyet
  Anasayfa | Resimler | Videolar | Yazar Ol | Yazar Girişi | Gönder | Facebook'ta Paylaş | adresi kaydet  Adresi Kaydet | Arama | RSS RSS

KATEGORİLER

  | kapat

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

HABER ARA


Gelişmiş Arama

Abdülhamid Han'dan güçlü ordu, güçlü Türkiye ihtarı

Kategori  Kategori: Güncel Yorumlar  Yorum Sayısı : 0 Tarih  Tarih : 22-Aralık-2012, 14:28   : 6731
fikriyet
Yazar: fikriyet
Abdülhamid Han'dan güçlü ordu, güçlü Türkiye ihtarı

Sultan II.Abdülhamid Han'ın yaklaşık 100 yıl önce Münif Paşa'ya gönderdiği bir ihtar, "Güçlü ordu, güçlü Türkiye" mesajının 100 yıl önce de ihtar edildiğini ortaya çıkardı.

12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto

Sultan II.Abdülhamid Han’ın yaklaşık 100 yıl önce Münif Paşa’ya gönderdiği bir ihtar,  “Güçlü ordu, güçlü Türkiye” mesajının 100 yıl önce de ihtar edildiğini ortaya çıkardı.

 

Abdülhamid Han’ın, Hicri 1312 tarihinde Eski Maarif Nazırı Münif Paşa’ya gönderdiği ve Osmanlı Arşivinde yer alan ihtar mektubunda geçen satırlardan bazıları:

“Üç buçuk milyon nüfustan fazla olmayan Bulgarların bir milyon askeri varken ve Sırp ve Yunan dahi böyle olduğu halde,

“Birçok asker besliyoruz, memleketi jandarma ile idare etmeli”

diye “terakki perver!” denilenler tarafından bazı sözler söylenmektedir. Bunlar,

“Asker beslemek mülkün imarıyla hasıl olur. Mülkü imar ettikten sonra askeri çoğaltmalı”

diyorlar ki bu fikirde bulunanlar bir devletin himayesine girmeyi göze aldırmış, kendilerinde dini ve milli hissiyat kalmamış ve şahsi menfaatlerinden başka bir şey düşünmeyenlerdir.

 

Bir çiftliğe malik olan kimse bir bekçi ve kelp tedarik etmezden evvel ziraat ve imara mesai sarf etmez. Çünkü korucusu olmazsa yabani bir hayvan çiftliğe zarar verir. Yahut bir başkası gelip orayı sahipsiz bir yer zanneder ve ondan istifadeye kalkışır. Binaenaleyh evvela bir korucu lazımdır ki çiftlikte bulunan amele asayiş içinde çalışsınlar ve hariç ile alışveriş edecek olurlarsa değeriyle mal alıp versinler. Fakat müdafaa edecek kuvvete sahip olmazlar ise komşularıyla edecekleri alışverişlerde onların ağır tekliflerini kabule mecbur olurlar.

Çiftlik muntazam bir halde bulunmaz, devletin hali dahi bunun gibidir. Kuvvet olursa kapitülasyonlar da yavaş yavaş kaldırılır. Ve gümrük anlaşmaları düzeltilir, yabancılara verilmiş olan birçok zararlı imtiyazlar, kuvvet sayesinde hafifletilerek yok hükmünde kalır. Ve devletin itibarı o nispette artarak dahili işlerimize hariçten karışmazlar ve işlerin halli kolaylaşır.”

 

 
 

Orgeneral İlker Başbuğ’un güçlü ordu hakkındaki konuşmasının bir kısmı:

"Taarruzun en son safhası. Biz askere ne dedirttiriyoruz biliyor musunuz? “Allah, Allah” diye askere taarruz ettiriyoruz. Yani şimdi ben size soruyorum, vicdansızlara soruyorum. “Allah, Allah” diye askerine hücum ettiren, taarruz eden bir ordu, nasıl Allah’ın evi Camiye bomba atmayı düşünür. Vicdansızlıktır. Lanetliyorum bunları. Bu kadar vicdansızlık olur mu? Bu Çanakkale’de de böyleydi. İstiklal Savaşında da böyleydi. Bugün de böyle. Bugün de bu Ordunun Mehmetçiği, “Allah, Allah” sesleri ile eğitimde düşmana, taaruz ediyor. “Allah, Allah” sesleri ile eğitim yapıyor."

(Konuşma metni ve haber için tıklayın:

http://www.fikriyet.com/anasayfa/haber_detay.asp?haberID=562 )

 

Abdülhamid Han ve Orgeneral İlker Başbuğ gibi, Kur’an-ı Kerim’de de ordunun güçlü olması ihtar ediliyor.

 

Kur’an-ı Kerim’de Enfal Suresi 60. Ayet-i Kerimesi’nde düşman için kuvvetler ve atlar hazırlanması emrediliyor. Adiyat Süresinde ise “kuvvetler ve atlar ” kelimesi genişçe açıklanıyor.

 

Enfal Suresi 60. Ayet-i Kerime: “Siz de onlara karşı gücünüzün yettiği her kuvvetten ve cihad için beslenen atlardan hazırlık yapın, onunla hem Allah düşmanını korkutursunuz, hem sizin düşmanınızı, hem de onlardan başka diğerlerini ki onları siz bilmezsiniz, Allah bilir, ve Allah yolunda her ne masraf verseniz ecri size tamamen ödenir, hiç de ziyan etmezsiniz.”

 

Adiyat Suresi’nde ise düşmana karşı hazırlanan harp silahları övülmekte ve üzerine yemin edilmekte. Elmalı Hamdi Yazır Tefsiri’nde geçen aşağıdaki bölümler, TSK’nın F-16 filoları ile, korkunç sesler çıkararak, ses hızını geçerek, gece veya sabaha karşı yaptığı, hedefi tam ortasından vurarak dumanlar yükselttiği operasyonlara benziyor.

 

Adiyat Suresi: 1-O harıl harıl koşular koşan. 2-Çakarak da ateşler saçan. 3-Ve sabahleyin baskın basan. 4-Derken savurup da bir toz duman. 5-Bir derneği o demde ortalayan: kuvvetlere kasem ederim ki.

 

Tefsirde surenin ismi olan “Adiyat” kelimesi açıklanırken, “harb-ü kıtale koşup hücum eden”, “piyade muhacimleri”, “suvari muhacimleri” açıklaması yer alıyor.

 

Dabh kelimesi açıklanırken, “atların koşu esnasındaki nefeslerinin sesleri” ,  “hızlı nefes sesi olan bir harıltı ve hohlama” açıklaması yer alıyor.

 

Kadh kelimesi açıklanırken, “çakmak çakmak, yani hızla çarpmak, çakmakla ateş çıkarmak” açıklaması yer alıyor.

 

Kadh kelimesi ile ilgili yer alan açıklamalardan bazıları ise oldukça dikkat çekici.

“Ağır, müheyyic sözler söyleyerek adavet ateşi çakıp tutuşturan diller denilmiş ki bu manada “kadhan” lisan ile haml olunabilir.” … “ mekr-ü hud’a ateşi çakan fikilerdir denilmiş, bu mana da İbn-i Abbas’dan rivayet edilmiştir.”

 

Devam eden satırlar ise daha net:

“Irkime demiştir ki: (…) süngüler, silahlardır. Buna göre zamanımızın ateş saçan silahları hiçbir mecaz mülahazasına hacet kalmaksızın bunda evleviyetle dahil olmuş bulunur. Bahusus surenin Mekki olması rivayetine göre o zaman İslam’da ne at ne silah olmadığı cihetle bu ayetler bütün istikbale aid demek olacağından bu mana ve şumul daha vazıhtır. Bu suretle burada sonradan peyderpey zuhur edecek böyle ateşler saçan silahlarla istikbalin kuvai harbiyyesine dahi işaret edilmiş olmakla buna nazaran (…) yalnız atlara değil, harıl harıl hızlı süratlerle hücum eden motorlu akın vasıtalarının dahi hepsine şamil olmuş bulunur. Bu ayetlerde tamamen tercemesi kabil olmayan kelimelerin hususiyetlerine ve cemiyetlerine dikkat edilir ve bunların aralarında peyderpey tertib ifade eden “fa” larla iyrad olundukları da mülahaza olunursa bunlar sade bir seriyyenin değil, her zamanın peyderpey inkişaf edecek taarruz vasıtalarını işar eden ayetler olduğu takdir olunabilir.”

 

Nak’an kelimesi:

“Nak’an, lügatte toz ve birikmiş su ve haykırmak veya kayırtmak ve katl etmek manalarına gelir.” …. “Bundan başka bu toz, sonradan barutun keşfine de işaret olabilir. Bununla beraber “nak’an” muhtelif manalarına nazaran hücum esnasında feryadlara, dökülen terlere ve kanlara da delalet ve iymadan da hali değildir.”

 

Cem’an kelimesi:

“(…) derken onunla, yani o nak ile yahud o demde bir cemiyeti ortalamışlardır. Bir düşman derneğini, ordusunu tam ortasından vurup içine dalarak yahud çevirip ortaya alarak mağlub ve perişan eylemişlerdir. Böyle yapan kuvvetlere kasem olsun ki.”

 

Abdülhamid Han’ın ihtarını ve Kur’an-ı Kerim’de yer alan ayetleri düşündüğümüzde, Müslüman Türk milletinin ordusuna karşı yürütülen bazı düşmanca faaliyetler aklımıza geliyor.

 

 

Müslüman Türk milletinin ordusunu zayıflatmaya, itibarsızlaştırmaya ve yok etmeye çalışanlar, acaba Allah’ın emrine karşı geldiklerinin, Allah’ın karşısında düşman olarak yer aldıklarının farkındalar mı?

 

Yazının başında yer alan ve Abdülhamid Han’ın 100 yıl önce orduyu itibarsızlaştırmaya ve yok etmeye çalışanlara karşı söylediği sözü bir kez daha tekrar edelim:

“kendilerinde dini ve milli hissiyat kalmamış ve şahsi menfaatlerinden başka bir şey düşünmeyenlerdir.”

 
 
 
Facebook'ta Paylaş
 
 
Yorum Yaz
Yazdırılabilir Sayfa Yazdırılabilir Sayfa | Word'e Aktar Word'e Aktar | Tavsiye Et Arkadaşlarına Gönder | Yorum Yaz Yorum Yaz | Facebook'ta Paylaş |

Güncel

En Çok Okunan Haberler

İletişim | Yazar Girişi | Kullanım Şartları ve Gizlilik | Sitene Ekle |