fikriyet
  Anasayfa | Resimler | Videolar | Yazar Ol | Yazar Girişi | Gönder | Facebook'ta Paylaş | adresi kaydet  Adresi Kaydet | Arama | RSS RSS

KATEGORİLER

  | kapat

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

HABER ARA


Gelişmiş Arama

HSYK Üyesi Ali Suat Ertosun'dan açıklama

Kategori  Kategori: Ankara Yorumlar  Yorum Sayısı : 0 Tarih  Tarih : 30-Temmuz-2009, 23:36   : 1389
Cansu Deniz
Yazar: Cansu Deniz

Ertosun HSYK'da düzenlediği basın toplantısında, son günlerde gerek şahsına gerekse üyesi bulunduğu HSYK'ya yönelik, eleştiri sınırlarını da aşacak şekilde maksatlı yayınlar yapıldığını söyledi.

12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto

(İHA) -
(İHA) - Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) üyesi Ali Suat Ertosun, "Türkiye'de maalesef yargı yönetiminin içinde biz yokuz veya dışarı itilmeye çalışılıyoruz" diyerek, bunun mücadelesini, kurul içerisinde tüm hassasiyetleriyle verdiklerini söyledi.
Ertosun açıklamalarının ardından gazetecilerin sorularını cevaplandırdı. Vakit Gazetesi foto muhabiri İsmail Uğur'un 'Genç savcılara da örgüt üyeleri ile görüşmeyi tavsiye ediyor musunuz?' şeklindeki sorusu üzerine güvenlik görevlileri, Uğur'u 'gazeteci olmadığı' gerekçesiyle salondan çıkardı. Bazı gazetecilerin gösterdiği tepki üzerine Uğur yeniden salona alındı. Yaşanan gerginlik sırasında Vakit Gazetesi Ankara Temsilcisi Serdar Arseven, Ertosun'a yaklaşarak, soru soran kişinin kendi gazetelerinde foto
muhabiri olarak görev yaptığını söyledi. Bunun üzerine bir açıklama yapan Ertosun, "Ben sizin sorularınızı alacağımı söyledim. Ortada yanlış anlama var. Arkadaşın gazeteci olmadığı söylenmiş. Bu olaylar benim dışımda olan olaylar. Ben basın özgürlüğüne karşı değilim. Bizim irademiz dışında oldu bu olay. Bu olayı bana mal etmeyin. Gerçekten de bir takım istihbarat çalışmaları var. Canlı bomba olduğu, bir takım terör faaliyetleri olacağı söyleniyor. Arkadaşımızın hassasiyetinin buna bağlı olacağını
düşünüyorum" dedi.
Yaşanan gerginliğin ardından Ertosun, kendisine yöneltilen bir soru üzerine, "DHKP-C'nin canlı bomba eylem planları içinde olduğu söyleniyor. Bana emniyet makamları tarafından gerekli duyurular yapılıyor. Zaman zaman koruma sayım artırılıyor, farkında olmadan da korunduğumu düşünüyorum. Bu konuda endişe duymuyorum" diye konuştu.
Ertosun, Engin Aydın ile birlikte görüldüğü fotoğrafla ilgili bir soru üzerine, Engin Aydın ile 2.5 yıl birlikte çalıştığını ve Aydın ile arkadaşlığı, dostluğu bulunduğunu yineledi. Ertosun, "Türk toplumu olarak vefa duygumuz vardır. Bu arkadaşla görüşmemde tarafsızlığımı bozan bir cihet olduğu düşüncesinde değilim. Biz hiçbir zaman onun yargılandığı davayla ilgili görüşmedik" dedi.
Başka bir soru üzerine Kent Otel'de yapılan toplantılardan bazılarına katıldığını belirten Ertosun, ülkemizin genel sorularını görüşmenin her aydının görevi olduğunu söyledi. Kent Otel'deki toplantılara katıldığını doğrulayan Ertosun, "Ama bunlar hiçbir zaman örgüt toplantısı mahiyetinde değildir, herkese açıktır. Polislerimizle beraber gittiğimiz, Ankara'nın ortasında yapılan bu toplantılara nasıl bir niyet, gayretle örgüt toplantısı deniliyor anlamıyorum. Orada ülkenin sorunları, bazen tarım, bazen
hukuk sorunları tartışılıyor. Bu toplantılar çok zeminlerde yapılmaktadır. Ben sadece o toplantılara değil, bu tür başka toplantılara da katıldım. Bunlar, örgüt toplantıları değildir. Aydın olarak benim bu ülkenin sorunlarına karşı duyarlılık görevim vardır. Aydın, çağına karşı sorumlu olan insandır. Ben tam tersine bu tür sorunlara duyarsız olan insanların eleştirilmesi gerektiği fikrindeyim" ifadelerini kullandı.
HSYK toplantıları ve Adalet Bakanlığı'nın yaptığı açıklama ile ilgili bir soru üzerine ise Ertosun, kurul görüşmelerinin gizli olduğunu söyledi. Ertosun, "Bu konudaki görüşmeler kurulda kalmıştır. Adalet Bakanlığı açıklaması bence doğru değildir. Biz açıklamadık. Bizim açıklamamız sadece orada görev yapan hakimlere yöneliktir. Hakimlerle ilgili herhangi bir tasarruf olmadığını vurgulamaktır. Böyle bir niyet ve istek olmadığını vurgulamaktır. Onlara güvence vermek için yapılmıştır. Aynı kefeye koymayalım
lütfen. Yargılama makamlarını etkilemek kimsenin haddine düşen bir olay değildir. Buna biz de dahiliz" şeklinde konuştu.
Mustafa Duyar'ın cezaevinde ölümüyle ilgili bir soru üzerine, Ertosun, kendisinin 16 Kasım 1998 tarihinde göreve başladığını, bu olayın ise 4 ay sonra meydana geldiğini bildirdi. Devletin o tarihlerde bazı cezaevlerine hakim olmadığı görüşünü yineleyen Ertosun, bunu aşmak için çeşitli reform paketlerinin devreye sokulduğunu ve sorunun çözüldüğünü söyledi.

"TÜRKİYE'NİN HALİ NİCE OLURDU?"
Artosun, Sabancı'nın öldürülmesiyle, Mustafa Duyar'ın öldürülmesiyle, arasında bağlantı kurulmasını anlayamadığını belirterek, "'Bu konu araştırıldı' diyorum. Tekrar ihbarda bulunun, tekrar araştırılsın. 'Bu konu yargı kararına bağlandı' diyorum, daha fazla ne söyleyebilirim. Faturayı bana çıkartıyorsunuz ama altındaki amaç ne? Altındaki amaç HSYK'yı yıpratmak. Ben bunu da söylüyorum. Acaba bugün o F tipi cezaevleri olmasaydı Türkiye'nin hali nice olurdu? Niye bunun üzerinde durmuyorsunuz?'' diye
konuştu.
Kent Otel'deki toplantılara başka yüksek yargı mensubunun katılıp katılmadığına ilişkin soruya Ertosun, toplantılara Türkiye'nin sorunlarına duyarlı olan herkesin katılabileceğini, toplantıların herkese açık olduğunu yanıtını verdi. Her görüşten insanın o toplantılarda bulunduğunu, kimseye kapanmadığını ve oraya kendi koruma polisleriyle gittiğini anlatan Ertosun, kendisiyle birlikte, koruma polisleriyle gelen başkalarının, hatta eski bakanların da bulunduğunu, bunun hiçbir saklı tarafının olmadığını
söyledi.
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nin 'Ergenekon Terör Örgütü olarak adlandırılan' ifadesini kullandığını hatırlatan Ertosun, "Ortada terör örgütü olarak adlandırılan var, 'terör örgütü' diye bir şey yok. Bu mahkeme kararıyla ortaya çıkacaktır. Bugünden lütfen insanları mahkum etmeyelim. Yargı hepimize lazım, hukuk hepimize lazım. Ön fikirli olmayalım. Bunlar mahkeme kararıyla sabit olur ondan sonra konuşuruz" dedi.

ERGENEKON SAVCILARININ GÖREV YERİ DEĞİŞİKLİĞİ TALEBİ
Bir gazetecinin Ergenekon davası savcılarının görev yerlerinin değiştirilmesi ile ilgili talebin gerekçesinin sorması üzerine Ertosun, şunları kaydetti:
"Görüşmelerin gizli olduğu çerçevesi içerisinde kalarak cevaplandırmaya çalışacağım. Bizim bakanlıktan çeşitli taleplerimiz oldu. Orada yapılan, insan haklarını ihlal eden bazı davranışlar nedeniyle yargı yoluna başvurulmasını istedik. Bu konuda karar alındı. Bu konudaki kararımız bir taleptir. Biz gerekli duyarlılığımızı gösterdik. Bu kararlar nelerdir? Kısaca söyleyeyim ben size. Çünkü bunların saklanacak bir tarafı kalmadı. Dinleme konusunda biliyorsunuz Yargıtay 9. Ceza Dairesi'nin jandarmanın
dinlemesiyle ilgili bir kararı vardı. Biz diğer birimler yönünden de yargı yoluna başvurulmasını istedik. Diğeri de arama kararlarını vermeye yetkili makam neresidir? İstanbul mudur, yoksa aramanın yapılacağı yerlerdeki mahkemeler midir? Yani İstanbul kendi yargı çevresi dışında kalan yerler için arama kararı verebilir mi? Bu konu Türkiye'de tartışılıyor, bunların burada gündeme getirilmesi de iyi oluyor. Hiç olmazsa herkes fikrini söyledi. Üçüncüsü itirazlar yapılıyor. Bu itirazları kim inceleyecek?
Mahkeme mi inceleyecek? Yoksa heyet başkanları mı inceleyecek? Bunun irdelenmesi lazım. Eski kanunda bu konuda bir madde vardı. Ama yeni kanunda bu konuda bir madde yok. Bir yanlışlık varsa düzeltilmesini istedik. Bu konu da Türkiye'de tartışılıyor."
Adalet müfettişlerinin talepleri üzerine dinleme kararları verildiğini bunun yasal olup olmadığının irdelenmesini istediklerini ifade eden Ertosun, bunların devam eden bir davaya müdahale olup olmadığının sorulması üzerine, "Bunlar müdahaleyse bundan sonra yorumu da ona göre yaparsınız" dedi.

"HUKUKTA AÇILIM YAPIYORUZ"
Şüphelilerin ve sanıklarını zabıta ve cumhuriyet savcılığındaki ifadelerine ilişkin tutanaklarının kendilerine ve avukatlarına verilmesinin gerekip gerekmediği konusunun da tartışıldığını söyleyen Ertosun, "Biz moda tabiriyle açılım yapıyoruz. Hukuku açmaya çalışıyoruz. İnsan haklarının üst noktaya çıkarılmasını istiyoruz" dedi. Mahkemenin tutanakların verilmeyeceğine ilişkin kararı bulunduğunu hatırlatan Ertosun, ancak tutanakların verilmesi gerektiğini söyleyenlerin de bulunduğunu kaydetti. Ertosun,
"Biz dedik ki, bu konulara kim karar verecek? Türkiye'deki yargı birliğini kim sağlayacak? Yüksek Yargıtay. 'Yüksek Yargıtay'a konuyu götürün' dedik. Bunda ne var? Arama ve yakalama kararı isteniyor. Sadece arama kararı veriliyor, insanlar yakalanıp götürülüyor. 'Bunlar yasal mı değil mi?', 'Cumhuriyet savcıları kendi alanları dışına gidip ifade alabilir mi?' dedik. Bunlar birer açılım değil mi, bakın bizim açılımlarımızın içi dolu. Boş değil. 'Yapılan soruşturmayla ilgili hukuki ve fiili bağlantısı olmayan
kişi ve olaylarla ilgili suçlamaların aynı kapsamda değerlendirilmesi yasal mı değil mi?' dedik. Bu ülkede yıllarca PKK ile ilgili, DHKP-C ile ilgili soruşturmalar yapıldı. Hepsi bir dosyada mı birleştirildi? İstanbul, İstanbuldakileri, Ankara, Ankaradakileri gördü. Bunların irdelenmesini istiyorsak, kurul olarak bunlarla biz ilgilenmeyeceğiz de kim ilgilenecek?"
Konular Yargıtay'a gidip, karar çıktıktan sonra herkesin karara uyacağını belirten Ertosun, Türkiye'de yargı birliğini Yargıtay'ın ve Danıştay'ın sağlayacağını da vurguladı.

"SANIKLARLA, DAVALARLA İLGİMİZ YOK"
Mahkeme kararlarının 'kanun yararına bozma' konusu yapılmasının mümkün olduğunu da belirten Ertosun, "Bizim sanıklarla, olaylarla, davalarla, suçlarla ilgimiz yoktur. Biz Türkiye'deki yargının yönetiminden sorumlu idari bir mekanizmayız. Bir yerde hata görmüşsek bu hataya değinmek, bu hatayı gidermek bizim görevimizdir. Ama, Türkiye'de maalesef yargı yönetiminin içinde biz yokuz veya dışarı itilmeye çalışılıyoruz. Biz bunun mücadelesini, kurul içerisinde tüm hassasiyetimizle veriyoruz. Gelin bu konuları
birlikte tartışalım. Biz size açıkladık, herkes açıklasın. Türkiye'de yargı hakkında ne isteniyor? Yargının idareye bağımlı olması mı isteniyor? Biz bunu istemiyoruz" diye konuştu.

"ENGİN AYDIN'LA İLGİLİ DAVA GELİRSE BAKMAM"
Bir soru üzerine, Engin Aydın ile ilgili dava kendisine gelirse bakmayacağını belirten Ertosun, "Ama bunun dışındaki sanıklarla ilgili bir dava gelirse niye bakmayayım?" dedi. Ertosun, Engin Aydın ile ilgili konunun çok tartışıldığını belirterek, konunun muhatabı olduğunu, bu nedenle davanın gelmesi halinde bakmayacağını açıkladı.
Birçok bakanın eski sanıklarla, tutuklularla, hükümlülerle bir araya geldiğini, bunlarla ilgili fotoğrafların da gündeme geldiğini ifade eden Ertosun, "Olay çok farklı ben yargıç değilim, idari bir görev yapıyorum" diye konuştu.
Bir gazetecinin 'Açılım yapma yeri HSYK mıdır?' sorusuna Ertosun, "Biz yargının yönetiminden sorumlu değil miyiz? Biz bir hata, bir hukuki yanlışlık gördüğümüz zaman bu konuda gereken başvuruyu yapamayacak mıyız? Bizim Yargıtay'a konuyu götürme yetkimiz yok. Biz Sayın Bakan'a, 'Bu konuyu götürün' dedik" yanıtını verdi.
Ertosun, 'Eski DGM'lerde yapılan yargılamalar, hukuka aykırı değildi de bugün aralarında sizin de arkadaşınızın olduğu bir grup insan yargılanırken mi hukuka aykırı geldi?' sorusuna ise, bu konudaki hassasiyetlerinin her zaman mevcut olduğunu yanıtını verdi. Davalar bittikten sonra incelenmek üzere Yargıtay'a geldiğinde mahkeme kararlarının incelendiğini ifade eden Ertosun, "Biz burada hakim kararlarının yargıya taşınmasını istiyoruz. Geçmişte yapılmadı diye, şimdi yapılmasın mı? Benim önüme geçmişte
gelmedi. Gelseydi aynı şeyi yapmaktan geri durmazdım" dedi.

"KEŞKE ÖLÜMSÜZ OLSAYDI"
Hayata Dönüş operasyonu ile ilgili bir soru üzerine Ertosun, "Hayata Dönüş operasyonu keşke ölümsüz olsaydı. Bunun için gerekli her türlü çaba gösterilmiştir. 60. gün operasyona karar verilmiştir. 60. gün kritik gündür, ölümlerin başlayacağı gündür ve şiddetle direnilmiştir. Başka çare kalmadığı için bu operasyon yapılmıştır. Eğer bu operasyon yapılmasaydı dışarıda çok daha fazla sayıda insan ölürdü" dedi.
Ertosun, söyleyeceği sözlerin yine polemik konusu yapılacağını ifade ederek, "Polemik konusu koparsa kopsun. Bazı insanlar var Tanrı'yı yanlarında zannediyorlar ve geri kalan herkese tepeden bakıyorlar. Allah hepimizin Allah'ı. Bu cümle benim değil. Bir romandan aldım. Sadece kendi düşündüğünüzün doğru olduğunu sanmayın veya buna inanmayın. Karşı fikre de değer verin. Bugün cezaevi sorunu çözüldüyse bunda geçmişte yapılan icraatların tesiri olmuştur" ifadelerini kullandı.
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) üyesi Ali Suat Ertosun, Hayata Dönüş operasyonunun, cezaevleri sorununun had safhaya ulaştığı dönemde Bakanlar Kurulu ve Milli Güvenlik Kurulu Kararı tarafından da değerlendirilerek, alınan kararlar doğrultusunda 'devlet' tarafından gerçekleştirildiğini belirterek, bu operasyonun şahsi kararı olmadığını söyledi. Ertosun, devletimiz uzun yıllar bazı cezaevlerine hakim olamadığını; cezaevlerinin, terör ve çıkar amaçlı suç örgütleri için okul vazifesi
gördüğünü de belirterek, "F tipi cezaevleri ile terör ve çıkar amaçlı suç örgütü mensuplarının hakimiyetleri sona ermiş, cezaevleri gerçek işlevine kavuşarak, suç ve suçlu üreten kurumlar olmaktan çıkmıştır" dedi.
Ertosun HSYK'da düzenlediği basın toplantısında, son günlerde gerek şahsına gerekse üyesi bulunduğu HSYK'ya yönelik, eleştiri sınırlarını da aşacak şekilde maksatlı yayınlar yapıldığını söyledi. Bu yayınları 3 grupta toplamanın mümkün olduğunu belirten Ertosun, birincisinin 'hakaret, küçük düşürme ve karalama amacıyla yapılanlar' olduğunu, ikincisinin 'Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürü olduğu dönemde yapılan Hayata Dönüş operasyonu dahil, birkaç olaya istinaden kurulun komplo teorileri üzerinden
gerçekleştirilenler' ve üçüncüsünün de 'şahsı hedef alınarak HSYK'ya yönelik olanlar' olduğunu belirtti. Birinci sıradaki yayınlarla ilgili olarak gerekli yasal yollara başvuracağını belirten Ertosun, Genel Müdür olduğu dönümde gerçekleştirilen Hayata Dönüş operasyonuyla ilgili de şunları kaydetti:
"11 Kasım 1998 tarihinde Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü'ne atandığımda cezaevleri ülkemizin en önemli sorunlarından birini oluşturmaktaydı. Bunu 9. Cumhurbaşkanımız Sayın Süleyman Demirel veda konuşmasında da belirtmiştir. Devletimiz uzun yıllar bazı cezaevlerine hakim olamamış; cezaevleri, terör ve çıkar amaçlı suç örgütleri için okul vazifesi görmüş, planların yapıldığı, tünellerin kazıldığı, firarların gerçekleştiği, mahkemelerin kurulduğu, infazların yapıldığı, tutukluların mahkemeye
çıkartılmadıkları, haklarında gıyabi tevkif kararı bulunanların vicahi tevkif kararı verilmesi için dahi adliyeye getirilmedikleri, örgüt afiş ve pankartlarının asıldığı, içeriye silah ve mermilerin sokulduğu, devletin güvenlik kuvvetleri ile cezaevi görevlilerinin giremedikleri ve adeta devlete meydan okunan yerler haline gelmişti. Bunun temel nedeni cezaevlerimizin koğuş sistemine göre yapılmış olmasıydı. Cezaevlerinde devlet hakimiyeti ve insan haklarının sağlanması için Avrupa İşkenceyi Önleme
Komitesi ile Avrupa Birliği İstişari ve İlerleme Raporları doğrultusunda hazırlanan 'Reform Paketi' uygulamaya konularak Dünya Bankası'nın ihalelerini örnek gösterdiği, çok düşük maliyetlerle 1.5 yıl gibi kısa bir sürede 11 f tipi cezaevi hizmete açılmış ve diğer cezaevlerinde de gerekli tadilatlar yapılarak koğuş sisteminden oda sistemine geçilmiştir. 11 f tipi cezaevinin maliyeti 40 trilyon liradır."
Cezaevlerinde reforma karşı çıkan ve koğuş sistemini kendi amaçları için uygun bulan terör örgütlerinin, F tipi cezaevleri açılmadan aleyhte propaganda ve eylemler ile açlık grevi ve ölüm oruçlarına başladıklarını hatırlatan Ertosun, ancak bu tür eylemlerin bir kısım marjinal çevreler dışında kamuoyundan destek bulamadığını, Türk halkının büyük çoğunlukla F tipi cezaevlerini desteklediğini kaydetti. Bu cezaevlerinin fiziki yapı, güvenlik, personel ve hizmet servisleri bakımından, uluslararası
standartlara ve insan haklarına uygun olup, çağdaş ve modern yerler olduğunu ifade eden Ertosun, "Cezaevi reformunun yapılmasını temel amacı insan haklarının gerçekleştirilmesidir. Daha önce cezaevlerinin insan haklarına uygun olmadığı bizzat tutuklu ve hükümlüler tarafından dile getirilmiştir. Bu cezaevlerinin hizmete girmesiyle terör ve çıkar amaçlı suç örgütü mensuplarının hakimiyetleri sona ermiş, cezaevleri gerçek işlevine kavuşarak, suç ve siçli üreten kurumlar olmaktan çıkmıştır. Ölüm oruçları
bitmiş, çok sayıda hükümlü ve tutuklu örgütlerinden ayrılmış, aileler çocuklarını sahiplenmiş, terörün cezaevi ayağı kurutulmuştur" diye konuştu.

"HAYATA DÖNÜŞ OPERASYONU BENİM DEĞİL, DEVLETİN KARARI"
Temelleri Genel Müdür olduğu dönemde atılan çalışmalarla cezaevlerinin sorun olmaktan çıktığını vurgulayan Ertosun, Hayata Dönüş operasyonunun da, cezaevleri sorununun had safhaya ulaştığı dönemde Bakanlar Kurulu ve Milli Güvenlik Kurulu Kararı tarafından da değerlendirilerek, alınan kararlar doğrultusunda 'devlet' tarafından gerçekleştirildiğini söyledi. Ertosun, "Hayata Dönüş operasyonu sonrasında cezaevlerinde CMUK'un 399. maddesi uyarınca infaza ara verme ve Anayasamızın 104/2. maddesi gereğince
Cumhurbaşkanımız tarafından af edilenlerle ilgili olarak Adli Tıp Kurumu'ndan alınan raporlarla aramda bağlantı kurulması, hiçbir insaf ölçüsü ile bağdaşmamaktadır. İnfaza ara verme yetkisi ilgili Cumhuriyet Başsavcılıklarına; af yetkisi ise doğrudan Cumhurbaşkanımıza ait olup, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü'nün bu süreçte rolü bulunmamaktadır. Adalet Bakanlığı'na bağlı bir kuruluş olan Adli Tıp Kurumu'nu da benim Genel Müdür olarak etkilememem ve yönlendirmem mümkün değil" şeklinde konuştu.
(İHA) - Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) üyesi Ali Suat Ertosun, geçmişte yaşanan olayların üzerinden bunca zaman geçmesinden sonra, söz konusu olayların çarpıtılarak, sistematik ve organize bir şekilde şahsına karşı yürütülen karalama kampanyasının asıl hedefinin Anayasa'nın 159. maddesinde güvence altına alınan mahkemelerin bağımsızlığı ve hakimlik teminatı ilkesinin gereklerine göre oluşturulan, hukuk devletinin temel kurumlarından biri olan HSYK'nın yapısını değiştirmek veya zaafa
uğratmak olduğunu söyledi. Ertosun ayrıca, istifa etmesinin istendiğini ancak, ortada istifa etmesini gerektirecek bir neden bulunmadığını da kaydetti.
Ertosun düzenlediği basın toplantısında, şahsına yöneltilen suçlamalardan birisinin de Mustafa Duyar'ın öldürülmesi olayına ilişkin iddialar olduğunu söyledi. Duyar'ın cezaevinde öldürülmesinden sonra şahsına yönelik olarak yapılan yayınlar üzerine, bizzat dilekçe vererek kendisi hakkında inceleme ve gerekirse soruşturma yapılmasını istediğini belirten Ertosun, "Yapılan inceleme sonunda hakkımda 'soruşturmaya geçilmesine yer olmadığına' karar verilmiştir. Soruşturma raporunu isteyenlere verebilirim.
Mustafa Duyar kendi isteği, adı geçenin öldürülmesine karışan asıl failler ise Kırklareli Cumhuriyet Başsavcılığı'nın istemi üzerine Afyon E Tipi Kapalı Cezaevi'ne 1997 yılında, yani benim genel müdür olmamdan önceki tarihlerde nakledilmişlerdir. Ben 16.11.1998'de Genel Müdürlüğe başladım" dedi.

CAN DÜNDAR'IN İDDİALARI
Sabah Gazetesi yazarı Can Dündar'ın 6 Ocak 1999 tarihinde dönemin Adalet Bakanı Hasan Denizkurdu'na dilekçe vererek Afyon Kapalı Cezaevi'nde tutuklu bulunan Mustafa Duyar'la Sabancı suikastının yıl dönümü dolayısıyla söyleşi yapmak için izin istediğini belirten Ertosun, "Kişinin tutuklu olması nedeniyle devam eden yargılamayı etkileyebileceği endişesiyle talep tarafımdan uygun bulunmamasına rağmen, Mustafa Duyar'ın rızasının alınması koşulu ile bu görüşmeye Bakanımız tarafından izin verilmiş, durum
tutukluya iletilmiş, ancak Mustafa Duyar'ın Genel Müdürlüğe gönderdiği 8 Ocak 1999 tarihli dilekçesinde görüşme talebini uygun bir miktar para karşılığında kabul etmesi nedeniyle görüşme talebi reddedilmiş, konu 8 Ocak 1999 tarihli yazıyla da Can Dündar'a bildirilmiştir. Mustafa Duyar'la görüşme isteminde bulunan Can Dündar'a izin verilmemesinin nedeni, Mustafa Duyar'ın para talep etmesidir. Kaldı ki, bu hususu Can Dündar da ifadesinde belirtmiştir. İsteyenlere bu belgeleri de verebilirim. Can Dündar'ın
şahsımı suçlayıcı bir ifadesi olmamıştır. Ama nedense 10 yıl sonra bu konu yeniden gündeme getirildi" dedi.
Ertosun ayrıca, Can Dündar'ın 'Duyar konuşacaktı' başlıklı yazısı ve olayda Susurluk boyutunun da olduğunu vurgulaması üzerine, açtığı tazminat davasının kazandığını söyledi. Basın Kanunu'nun 19 ve Anayasa'nın 138. maddeleri karşısında bu tür röportajların yargı makamlarını etkileyebileceği ve tutukluların mevzuata göre açıklamada bulunma mercilerinin cumhuriyet başsavcılıkları ve mahkemeler olduğunu belirten Ertosun, kendisinin de bu tür röportajlara karşı olduğunu söyledi.

"DEVLET BANA ÜSTÜN HİZMET MADALYASI VERDİ"
'Cezaevlerinde meydana gelen değişim ve yeniliklerden dolayı yaptığı çalışmalarla Türkiye'nin dünyaya tanıtılmasında ve devletin yüceltilmesinde gösterdiği üstün başarıdan dolayı' Bakanlar Kurulu önerisi üzerine Cumhurbaşkanının tevcihi ile kendisine Türkiye Cumhuriyeti Üstün Hizmet Madalyası verildiğini hatırlatan Ertosun, şunları kaydetti:
"Genel Müdür olduğum dönemde meydana gelen olaylar nedeniyle hakkımda üretilen komplo teorisinin hayal ürünü olduğu kesinleşmiş yargı kararı ile ortada olmasına rağmen, halen bu komplo teorisi üzerinden şahsıma yönelik yayınlar yapılmasına devam edilmesinin ve o dönemde hizmet veren tüm arkadaşlarımı temsilen şahsıma verilen Devlet Üstün Hizmet Madalyası tartışmalarının arkasındaki niyetin ve neye hizmet ettiğinin takdirini de kamuoyunun dikkatine sunuyorum."

"HEDEF HSYK'NIN YAPISINI DEĞİŞTİRMEK"
Ertosun, tüm bu olayların üzerinden bunca zaman geçmesinden sonra, söz konusu olayların çarpıtılarak, sistematik ve organize bir şekilde şahsına karşı yürütülen karalama kampanyasının asıl hedefinin Anayasanın 159. maddesinde güvence altına alınan mahkemelerin bağımsızlığı ve hakimlik teminatı ilkesinin gereklerine göre oluşturulan, hukuk devletinin temel kurumlarından biri olan HSYK'nın yapısını değiştirmek veya zaafa uğratmak olduğunu söyledi.
Kurul üyelerinin seçilmeleri, görevleri, yetkileri, çalışma esas ve usullerinin Anayasa'nın 159. maddesindeki ilkelere uygun şekilde kanunlarla düzenlendiğini ifade eden Ertosun, şunları kaydetti:
" 'Korsan' olarak nitelendirilebilecek bir anlayış veya davranış varsa, bu korsanlık, Anayasal teminat altındaki HSYK üyelerinin, anayasa ve kanunlar çerçevesinde görüşlerini toplantılarda serbestçe ifade etmelerinde değil, bazı basın ve yayın organlarının tek elden ve organize bir şekilde anayasal kurumları ve bu kurumlarda görev alanları hedef göstererek, insaf ölçülerini aşan ve hakarete varan saldırılarında aranmalıdır. Unutulmamalıdır ki, Yüksek Kurul, Adalet Bakanlığı'ndan gelen atama taslaklarını
geldiği gibi onaylayan noterlik makamı değildir. Kurul üyeleri değişik önerileri ve yeni teklifleri getirip, ekleme ve çıkarma yapabilirler. Bunu yaparken de belli verilere, inandırıcı gerekçelere ve nesnel ölçütlere dayanarak, mahkemelerin bağımsızlığı, hakim teminatı ve yargının kurumsal kimliğini ölçü alırlar."

"ENGİN AYDIN AİLE DOSTUM"
Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürü olduğu dönemde, Bakan Müşaviri olarak yaklaşık 2.5 yıl görev yapan Engin Aydın'la gizlice çekilmiş bir fotoğrafının basında yer almasının ahlaki olmadığı gibi cezai ve hukuki sorumluluğu gerektiren bir davranış olduğunu belirten Ertosun, Engin Aydın ile ailevi ilişkileri bulunduğunu söyledi. Engin Aydın ile gizli bir mekanda değil, Kızılay'ın tam ortasında buluştuklarını, yanlarında başka arkadaşları da bulunduğunu belirten Ertosun, bu görüşmede davaları etkileyecek,
hakim ve savcıların yerinin değiştirilmesi ile ilgili bir konu konuşulmadığını söyledi. İnsani ilişkilerin ötesine geçmeyen bu görüşmeye özel anlamlar yüklenmesinin iyi niyetle bağdaşmadığını ifade eden Ertosun, "Burada üzerinde durulması gereken fotoğraftaki kişiler değil, bu fotoğrafın neden ve kim tarafından çekildiği veya çektirildiğidir. Eğer bu fotoğraf devlet görevlileri tarafından çekilmişse, ortada daha vahim ve üzerinde durulması gereken bir durum söz konusudur. Bu konunun araştırılması için
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na dilekçe vererek şikayetçi olacağım" dedi.

"CAN GÜVENLİĞİM YOK"
Ertosun, şahsına yöneltilen bir suçlamanın da Diyarbakır'da tutuklu bulunan Jandarma Albay Cemal Temizöz'ü kurtarmak istemesine ilişkin olduğunu kaydetti. Çeşitli adliye ziyaretlerinin ardından 6-7 Mart 2009 tarihlerinde Kayseri'de Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Ali Aydın'ın misafiri olarak Jandarma Misafirhanesi'nde kaldığını belirten Ertosun, Cemal Temizöz ile Kayseri'de tanışmadığını, daha sonra da hiç karşılaşmadığını ve görüşmediğini söyledi. O tarihlerde Temizöz'ün de henüz tutuklanmadığını
belirten Ertosun, "Benim de adı geçen hakkında soruşturma yapıldığına ilişkin bilgim yoktu. Bin kısım yayın organlarında bu tür haberler yayımlanınca durumu araştırdığımda, Cemal Temizöz'ün 3-10 Mart 2009 tarihleri arasında izin kullandığını öğrendim. Bu olay da hakkımdaki suçlamaların ne kadar asılsız ve dayanaksız olduğunu göstermektedir. Kayseri'ye gittiğimde Kayseri Valisi, Belediye Başkanı ile birlikte olduk. A protokolü ile jandarma tesislerinde yemek yedik. Ali Aydın'ın bağevinde kaldığım söyleniyor.
Bildiğim kadarıyla Ali Aydın'ın bir bağevi yoktur. Can güvenliğim tehlikede olduğu için jandarma tesislerinde kaldım" dedi.

"HSYK'NIN YENİDEN YAPILANDIRILMASINA KARŞI DEĞİLİM"
Bazı yayınlarda HSYK'nın yargı reformuna karşı olduğu izlenimi verilmeye çalışıldığını ifade eden Ertosun, "Geçmişte bu tür çalışmalara katılmış biri olarak, hiçbir zaman yargı reformuna ve bu bağlamda HSYK'nın yeniden yapılandırılmasına karşı olmadım" diye konuştu.
Ertosun, yasama ve yürütme organı tarafından HSYK'ya hakim ve savcılar arasından üye seçilmesine, yargıya siyasetin müdahale etmesi anlamına geleceğinden karşı çıktığını da belirtti. Ertosun ayrıca, yargı reformunun sadece HSYK'nın yapısının değiştirilmesine indirgenerek, vatandaşların asıl gündemini oluşturan ve acil çözüm bekleyen yargı ile ilgili diğer sorunların ikinci plana itilmesini de doğru bulmadığını kaydetti. Bilirkişilik ve özellikle adli tıp, icra ve iflas sistemi, tebligat, adli kolluk,
hakim ve savcılar ile personelin eğitimi gibi çözümü yürütme organının sorumluluğunda bulunan ve iyi işleyen bir yargı sistemi için zorunlu olan diğer hususlar üzerinde dikkatle durulması gerektiğine inandığını belirten Ertosun, şunları kaydetti:
"Sonuç olarak geçmişte yaptığım hizmetler ve icraatlarla terör ve çıkar amaçlı suç örgütlerinin hedefi olmuş bir kişi olarak, şahsıma yöneltilen suçlamaları hak etmediğimi düşünüyorum. Gerek benim gerekse HSYK'nın hiçbir soruşturmayı önleme niyet ve gayreti olmamıştır ve olmayacaktır. Düşünün, bazı soruşturmaları kapatmaya çalıştığımız ileri sürülmektedir. Bunlar hangi delillere dayanarak ileri sürülmektedir? Lütfen faraziyelerle, komplo teorileriyle uğraşmayalım. Yargı çok büyük yaralar alıyor. Bu
yaraları onarmak, tamir etmek lazım. Yargının toplumdaki güvenini yükseltmek lazım. Hukuk hepimiz için gerekli. Hakkımda yapılacak her türlü inceleme ve soruşturmaya hazırım. Geçmişte kendim de talepte bulundum, kendi kendimi ihbar ettim. Ama basın gerekli duyuruları yaptı, zannediyorum ilgili merciler de bu konuda gerekli işlemleri yapacaktır. Bu konuda gelen dilekçelerin de olduğunu tahmin ediyorum. Bunlar incelenecektir. İstifa etmem isteniyor. Ortada istifa etmemi gerektiren bir neden bulunmamaktadır."
 
 
 
Facebook'ta Paylaş
 
 
Yorum Yaz
Yazdırılabilir Sayfa Yazdırılabilir Sayfa | Word'e Aktar Word'e Aktar | Tavsiye Et Arkadaşlarına Gönder | Yorum Yaz Yorum Yaz | Facebook'ta Paylaş |

Ankara

En Çok Okunan Haberler

İletişim | Yazar Girişi | Kullanım Şartları ve Gizlilik | Sitene Ekle |